Almanya’da çalışmak ile Türkiye’de çalışmayı kıyasladığım şu yazım büyük ilgi gördü ve gözlemlerimi başarılı bulduğunu söyleyen pek çok kişiden diğer konularda da bilgi paylaşmamı isteyen mesajlar aldım. İlgilenen ve beğenilerini, yorumlarını, paylaşımlarını esirgemeyen herkese çok teşekkür ederim 🙂 Bu yazımda Almanya’da yaşam ile Türkiye’deki günlük yaşam arasındaki farkları ve gözüme çarpanları anlatmaya çalışacağım, yine hepsi tamamen kendi fikirlerim ve kimse bu fikirlere katılmak zorunda değil elbette. Almanya’da yaşam hangi yönlerden iyi ile başlayalım ve Almanya’nın avantajlarına bakalım.
Almanya’da Yaşam: Almanya’nın Avantajları
Hoşgörü
“Bizim insanımız halden anlar, Avrupalılar her konuda çok katı” şeklinde düşünenler vardır, ben de bu görüşe kısmen katılıyorum ve burada ondan bahsetmiyorum. Bahsettiğim, örneğin bir yerde karşılaşınca selam vermek. Türkiye’de aynı apartmanda oturduğunuz biriyle apartmanda karşılaştınız diyelim. Kadın olan selam vermez çünkü erkeğin yanlış anlayabileceğini düşünür. Erkek olan selam vermez çünkü kadının rahatsız olabileceğini düşünür. Daha muhafazakar yerlerde asansöre bile birlikte binmez bu kişiler, biri bekler. Ya da toplu taşımada yan yana oturmazlar. Sonuçta yaşamları bir noktada kesiştiği halde birbirini görmezden gelen insanlar oldukça fazla. ‘Ben bu zinciri kıracağım’ diye adım atmaya kalkışıp sabah gördüğünüz birine neşeli bir ‘Günaydııın!’ dediğinizde de deli midir nedir bakışıyla karşılaşır ve cevap alamazsınız, çok denedim biliyorum.
Almanya’da ise apartmanda, ofiste, hatta bazen yolda göz göze geldiğinizde insanlarla selamlaşıyorsunuz, kimse size tek kelime etmeden tepeden tırnağa süzerek çirkin negatif enerjisini yüklemiyor. Karşılıklı geçerken birbirine omuz atıp sonra kavga edenleri, ne baktın diye ağız dalaşına girenleri, sırada beklerken öne geçmeye çalışıp sonra itiraz edildiğinde pişkinlik yapanları filan da görmedim.
Güven
Güven konusunun ise daha çok ‘iyiyi suistimal etme’ anlayışının olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Örneğin “Bugün kendimi iyi hissetmiyorum, işe gelmeyeceğim” dediğinizde doktor raporu getirmenizi istemiyorlar, iyi hissetmiyorum diyorsa iyi hissetmiyordur diye düşünüyorlar ve konu kapanıyor. Günlük hayatta size güven duyulduğunu hissediyorsunuz; ben bir kere dişçiye gitmiştim, tedavim bittikten sonra bana bir hesap numarası verdiler ve buraya parayı gönderirsin dediler. Ya göndermeyip ortadan kaybolsaydım? Halbuki iş bitiminde hemen ödeme yapmamı istemeli, en kötü ihtimalle kredi kartı bilgilerimi alıp benden ses çıkmama ihtimaline karşı yine de kartımdan para çekebilecek şekilde kendilerini güvene almaları gerekirdi.
Veya başka bir örnek; aylık toplu taşıma kartım var, her ay hesabımdan ücreti çekiliyor. Ama kartın üzerinde herhangi bir çip, barkod filan yok öylesine basit bir kağıt. Yani hesabımı kapatıp para çekmelerini önlesem, kart bende olduğu için ödemediğim halde hala kullanmaya devam edebilirim, kartın geçerliliğini kontrol edecek bir şey koymadıkları için bunu (en azından bir süre) yakalayamazlar. Önlem alma ihtiyacı duymadıklarına göre böyle beklenmeyen durumlarla pek karşılaşmıyorlar, yani kimse kimseyi kandırmaya çalışmıyor diye düşünüyor insan ister istemez. Elbette yanlış bir şey yapmaya kalktığınızda X sistemine işliyorlardır ve o kayıt Y işlemi sırasında size sıkıntı oluyordur o ayrı, Almanlar da aptal değil sonuçta 🙂 Ama ilk aşamada birilerinin size güven duyması ve her daim potansiyel dolandırıcı yerine konulmamak güzel bir his. Sonuçta bu kadar hoşgörü ve güven olunca Almanya’da yaşam kolaylaşıyor.
Ulaşımın rahat olması, istediğin saatte istediğin yere gidebilmek
Ben Almanya’ya ilk geldiğimde arkadaşlarımla buluşacağım zaman 13:38, 19:54 gibi buluşma saatleri verdiklerinde ilk şaşkınlığı yaşamıştım, bineceğiniz aracın kaçta geleceğini ve nereye ne kadar zamanda varacağını bilmek günlük hayatınızı planlamak açısından inanılmaz bir kolaylık gerçekten. Yine de gönüllere su serpmesi için bir bilgi vereyim, hani o “Abiii, tabeladaki kalan süre sıfır dakikayı gösterdiği anda bir bakıyorsun metro karşıdan görünmüş” hayret cümlemiz var ya, onu ayarladıkları için öyle oluyor. Bazen bir bakıyorsunuz 5 dakika boyunca kalan süre 2 olarak kalıyor veya 2 iken birden 7 yapıveriyorlar 🙂 Ama sonuçta sistem iyi işliyor yalan yok.
Bir şehre yalnızca kaldırabileceği kadar insan yerleştirmekle sağlıyorlar bunu büyük ölçüde; trafik ve toplu taşıma kabul edilebilir kalabalık seviyesinde. Peki neyi Türkiye’den farklı yapıyorlar? Benim yaşadığım Münih güzel bir örnek, hem Almanya’nın diğer şehirlerinden hem diğer Avrupa ülkelerinden pek çok kişinin beğendiği ve yaşamak istediği bir yer. Ama gel(e)miyorlar, çünkü belediye yeni ev ve yol yapılmasına izin vermediği için ev yok, olanlar çok pahalı, ulaşım pahalı. Kısacası ‘kapasitemiz sınırlı ve standardımızı düşürmemek için artırmayacağız, gelirseniz bedelini ödersiniz’ mesajı çok açık. Yeşil alanları azaltıp ev yapmak, yeni yollar, hava alanları, köprüler ve sonuçta daha fazla insan şeklinde kurmamışlar sistemi, o yüzden insanlar ‘Münih güzel ama çok pahalı, hem gelince ev bulamıyorsun’ diye biliyor ve gelmiyor Münih’e.
Ulaşım ağının gelişmişliği ve günün her saatinde araç bulabilmek de çok bütçe dostu bir kolaylık, taksi kavramını hayatınızdan çıkarabiliyorsunuz. Gece dışarı çıkarken topuklu ayakkabıyla metroya biniyorum, sonra gecenin bir vakti aynı şekilde dönüyorum ve o vakitte eve kadar tek başıma yürüyebiliyorum. Metrolar gece 1 – 2 civarına kadar çalışıyor, 4 – 5 gibi yeniden başlıyor, aradaki kısa süreyi de atlamayıp gece otobüslerini koymuşlar. “Madem gece vakti dışarıdasın öyleyse o taksi parasını ödeyecen bacı” dememişler 🙂
Şekilciliğin ve ‘ye kürküm ye’ bakış açısının olmaması
Türkiye’de dövmeli ve piercingli birinin bir devlet dairesinde çalışmak için başvurduğunu düşünün. Veya önemli bir şirketin genel müdürünün kendi isminin baş harflerini taşıyan takım elbise/kol düğmesi yaptırmayıp, pahalı bir markanın amblemini taşıyan kıyafet/ayakkabı yerine sıradan bir yerlerden giyindiğini düşünün. Veya iyi maaş aldığı bilinen birinin ucuz/eski bir arabaya bindiğini. Düşünemediniz değil mi? Piercingli çocuğu işe almazlar, genel müdüre saygı duymazlar, arabasını değiştirmeyen iyi maaşlı adamla arkadaşları cimri diye dalga geçerler. Çünkü insanların neyi ne kadar iyi yaptığından çok, nasıl göründüğüne ve ne kadar ‘ciks/tikky’ olduğuna önem veriyoruz.
Almanya’da yaşam böyle değil, Avrupalı kızları anlattığım yazımda giyim kuşama ve makyaja daha az önem verdiklerinden bahsetmiştim. ‘Nasıl göründüğüm/ne kadar lüks takıldığım çok önemli’ stresinin üzerinizden kalkması ise gerçekten büyük fark yaratıyor; Almanya’ya taşındığımdan beri daha az kıyafet ve ayakkabı alışverişi yapıyorum, her gün işe giderken makyaj yapmak zorunda hissetmiyorum, iPhone 5’imi uzun süre değiştirmedim, öğle yemeğinin bir kısmını yemek istemediğimde bunu paket yapar mısın sonra yiyeceğim dersem açgözlü izlenimi uyandıracağımdan çekinmiyorum, şirketin verdiği ve üzerinde kendi logosu olan sweatshirt veya şemsiyeyi ‘promosyon mal kullanıyor’ diye dışlanacağım kaygısı olmadan kullanabiliyorum. Örnekler çoğaltılabilir 🙂
Eveeet, şimdiye kadar olan kısma şaşırmadınız, Avrupa’nın birçok konuda daha rahat veya yaşamanın daha kolay olduğu zaten genel olarak kabul gören bir gerçek. Peki Türkiye’de yaşamanın artıları yok mu? Var, hem de pek çok. Varlığında oh ne güzel denilmeyen ama yokluğunda baya gıcık eden şeyler bunlar genelde. Siz Türkiye’de yaşıyorsanız bu avantajları kanıksadığınız için fark etmiyorsunuz, o yüzden ben biraz bahsedeyim 🙂
Almanya’da Yaşam: Almanya’nın Dezavantajları
Hizmete ulaşmanın kolaylığı
Çalışma hayatını kıyasladığım yazımda bahsetmiştim, Almanya’da yaşam daha “insan” odaklı ve insanların kendilerine ayırdıkları vakit kıymetli ve gerektiğinden fazla çalışmak istemiyorlar, kimse de onları fazla çalışmaya zorlamıyor. O insanlar adına elbette mutluyuz, ama sonuçta pazar günlerinde, resmi tatillerde ve akşam 7 – 8’den sonra açık dükkan bulamamak bazen büyük bir sorun. Pazar kahvaltısı için şöyle bir güzel omlet yapacaktınız ama yumurta almayı unutmuş musunuz, geçmiş olsun. Zaten sürekli çalışıyorsunuz resmi tatilde gidip evinizin ihtiyaçlarını mı alacaktınız, unutun.
Hizmet derken yalnızca mağaza açılış kapanış saatlerini kastetmiyorum tabii. Karşılaştığım başka örnekler vereyim. Ev sahibinin bana verdiği anahtar setindeki bir anahtarı kaybettim ve yenisini sipariş ettiğimde bir ay sonra yaparız dediler, tam bir ay! Özel tasarım, dizayn anahtar sanki mübarek. Mesela pantolon aldınız paçaları uzun geldi, terzi hazretleri iki üç haftadan önce işlemi kesinlikle tamamlamıyor. “Sabah getir öğleden sonra alırsın” gibi şipşak halledilen işlemleri çok özlüyorsunuz.
Ve en gıcık olduğumu en sona bıraktım, telefon hattı.. Ne kadar süre Münih’te kalırım bilmediğim için sözleşmeli bir tarife seçmedim ve prepaid (eski söylemiyle kontörlü) hat kullanıyorum. Verdikleri hizmet ise komik ötesi; 1 GB’tan fazla internet almama izin verilmiyor, bir ay dolmadan yeniden 1 GB almama da izin verilmiyor. Yani ay ortasında internetim bitiyor ve kös kös ay dolsun da yeniden alayım diye bekliyorum. Türkiye’de düşünsenize para ödemeye hazır bir müşteri var, ve kendisine ‘hayır paranı istemiyoruz sen biraz bekle’ deniliyor. Almanya’da durum tam olarak bu.
Banka Şubeleri
Finans sektöründe bilişim alanında çalışmamın da etkisi olsa gerek, ben en çok bu kısımda zorlandım. Bankacılık sistemleri o kadar basit ve geliştirmeyi o kadar gereksiz görüyorlar ki ben inanmakta hala güçlük çekiyorum. Yurt dışında ilk günler yazımda bahsetmiştim, hesap açmak istediğim banka beni reddetmişti, halbuki kredi kartı gibi belli riskleri olabilecek bir şey değil yalnızca vadesiz hesap istemiştim yani reddetme gerekçesi ne olabilir ki? Sonra geçici çözüm olarak bulduğum bankaya bir ay sonra hesap kapatmaya gittiğimde, insanların boşuna vaktini aldım diye düşünüp neden hesabı kapatmak istediğimi anlatmaya kalkmıştım. Türkiye’de olsa, ‘hesabınızı kapatmayın size şunu verelim üstüne bunu yapalım’ diye altından girip üstünden çıkarak beni ikna etmeye çalışırlardı değil mi? Görevli adam hikayemi dinleme gereği bile duymadan ‘tamam neyse’ diyerek işlemi tamamladı ve beni sepetledi 🙂
İnternet Bankacılığı & Mobil Bankacılık
Öncelikle mobil bankacılığı neredeyse unutun, cep telefonu uygulamasından işlem yapmak imkansıza yakın. Hesaplarınızı görebileceğiniz en basit mobil uygulamaları bile daha yeni yeni geliştiriyorlar. İnternet bankacılığı sistemine giriş yapmak için kullandıkları güvenlik sistemleri ise şaka gibi; bizde tek kullanımlık şifre üretmeler, güvenlik resimleri gibi süper teknolojik şeylerin yerine ne var biliyor musunuz? Size postayla bir kağıt gönderiyorlar ve bu kağıtta mesela 1’den 100’e kadar sayılar ile her sayının karşılığında bir şifre var. İnternet bankacılığına giriş yapacağınızda X numaralı şifreyi gir diyor, siz o kağıdı buluyorsunuz ve X numarasının karşısında hangi şifre varmış bakıp onu yazıyorsunuz 🙂 Kağıdı kaybettiniz, o an yanınızda değildi, bahane kabul etmiyoruz.
Benim şu an kullandığım sistemde bu saçmalığın tek alternatifi olarak sabit bir şifrem var onu giriyorum her seferinde. Sanki bankacılık gibi aşırı güvenli olması gereken bir sisteme değil de maillerime giriş yapıyorum gibi.. Ha bu arada, aynı banka arası para gönderme işlemi (havale) yapsanız bile o para aynı gün içinde hesaba geçmez, iki üç gün bekleyeceksiniz.
ATM’ler
İnternet ve mobil bankacılığa yeterince giydirdikten sonra şimdi ATM’lere olan öfkemi kusacağım 🙂 ATM’ye kartınızı taktığınızda normalde ne olur, şifrenizi girdikten sonra hesaplarınızı ve her birinde ne kadar paranız olduğunu görürsünüz, sonra bir hesabı seçersiniz ve istediğiniz para miktarını girersiniz. Ama Almanya’da ne oluyor, kartı takıp şifrenizi girdikten sonra direkt ‘kaç para vereyim’ diye soruyor. Ama ben ne kadar param olduğunu bilmiyorum önce bir görseydim? ‘Kaç para lazım’ ekranına çaresizce bakarken, ‘hesabında kaç para olduğunu da ben mi söyleyeceğim’ diye ATM’den sessiz azarınızı işitiyorsunuz resmen.
Pes etmediniz ve galiba bu kadar vardı diye bir tutar mı girdiniz, insan gibi ‘fazla istedin canım’ diyip yeniden deneteceğine, ‘kartınız kabul edilmedi’ şeklinde hedef şaşırtarak kafanızı çorba ederken kartı iade ediyor, hadi güle güle. Bana ilk böyle oldu, kısa aralıklarla para çekmek istediğimde bir noktadan sonra kartımı kabul etmemeye başladı. E dün kabul ediyordun ne zaman böyle olduk? 🙁 Dediğim gibi ben bankacılık sistemlerine biraz aşina olduğum için sebebi tahmin ettim, günlük/haftalık para çekme sayısı veya limitine takılıyor olabilir diye düşünerek bu limiti internetten arattım ve gerçekten ona takılıyormuş. Halbuki geçersiz kart yerine limit aşımı hatası vermek bu kadar zor olmamalıydı. Alın size teknoloji devi Almanya ve Almanya’da yaşam.
ATM’den para yatırmak, fatura ödemek, kuruşu kuruşuna para iadesi almak gibi her türlü ekstra işlemi de unutabilirsiniz. Ayrıca kredi kartınız olmayacak, olursa ücretli olacak, taksit veya ekstra bonus gibi faydalar sağlamayacak. Resmen bir hiç niteliğinde olan kartınıza ücret yansıttıklarında ise bankayı arayıp ‘o ücreti derhal iade edin, bak yoksa ne yapıyorum’ diyemeyeceksiniz.
İşte ben tüm bu sebeplerden dolayı Türk kredi kartı kullanmaya devam ediyorum ve Almanya’daki paramı Türkiye’ye göndermek için de hızlı, kolay ve son derece ucuz olduğu için TransferGo Türkiye firmasını kullanıyorum. Yurt dışından Türkiye’ye para göndermek için dünyanın masrafını ödemek ve kur değişiminden zararlı çıkmak çok eskilerde kalmış meğer.. Siz de dünyanın pek çok yerinden Türkiye’ye para gönderebilmek için TransferGo Türkiye’yi deneyin derim, ulaşabilirsiniz.
Sokak Aydınlatmaları
Akşamları sokak aydınlatmaları Almanya’da pek çok yerde yetersiz, özellikle yağmur çamurda nereye bastığınızı görememek sorun olabiliyor. Geceleri eve tek başıma yürüyebiliyorum demiştim, ama bunu karanlık yerlerden geçerek yapmak zorunda kalıyorum, çünkü kimse geceleri oradan insanlar geçerse korkmasınlar, yanlış yere basıp düşmesinler diye düşünmemiş. Veya benim evimin yakınında park var ve orada koşuya çıkmayı çok seviyorum, ama yılın 6 ayı hafta içi mümkün olmuyor. Neden, çünkü işten eve geldiğimde hava kararmış oluyor ve parkta tek bir aydınlatma bile yok. Böyle olunca akşamları Almanya’da yaşam biraz karanlık oluyor.
Metrolar ve Fareler
Metrolara gelelim, dakiktiler her daim çalışıyorlardı filan güzel anlattım ama gel gör ki fare kaynıyorlar. Yalnızca rayların olduğu kısım değil, Münih’teki en merkezi istasyonda bile peronda duvar aralarından çıkıp insanların arasına karıştıklarını gördüm. Bizde olsa ortalık ayağa kaldırılır ve o fareler temizlenir, ama Almanya’da ‘Onlar da birer canlı, hem bana zarar vermiyorlar’ diye düşünülüyor olsa ki kimsenin umru değil. Ayrıca metrolar aşırı eski, kapıyı açmak için çoğunda kapı koluna abanıp kenara itmek gerekiyor. Ben şahsen sürekli herkesin dokunduğu yere dokunmak zorunda olmaktan hoşlanmıyorum 🙁 Kapı kapanacak anonsundan sonra hamle yaparsanız da zor durumda kalabilirsiniz, çünkü aşırı hızlı kapanıyorlar ve bir yerinizi sıkıştırdığını anlayıp tekrar geri açılacak sensörleri yok (o yüzden öyle şeyler yapmayın, bir sonraki metroyu bekleyin). Şanslıysanız birkaç yolcu kapıyı var güçleriyle itip sizi sıkıştığınız yerden kurtarıyor ama tam bir rezillik.
Asansör ve Yürüyen Merdivenler
Asansör ve yürüyen merdivenler de gerçekten hiç düşünülmemiş. Münih nispeten iyi sayılır kalabalık istasyonlara koymuşlar ama normal istasyonlarda veya Avrupa’nın diğer yerlerinde çok kez elimde valizle merdiven inip çıkmaya çalışırken içimden bolca saydığımı bilirim. Yaşlı nüfusu Avrupa’da bu kadar yüksek olduğu halde bu konuyu görmezden gelmelerini garip buluyorum. Türkiye’de asansörü veya en kötü ihtimalle yürüyen merdiveni olmayan kaç tane metro durağı var? Pek yok bence.
Evler
Teknoloji çağında yaşarken hala çamaşır yıkamak için bodruma inip jetonlu makine kullanmak, veya onu bile bulamayıp ‘çamaşır salonu’ isimli dükkanlara gitmek Almanya’da çok normal. Bulaşıkları elde yıkamak da aynı şekilde. Dünyanın belki en büyük çamaşır ve bulaşık makinesi üreticisi firma Alman olduğu halde Almanlar kendisinden makine almayıp manuel takılıyorlar yani. Kimi gerekli görmüyor, kimininse evi çok küçük olduğundan koyacak yeri yok. Ayrıca apartman görevlisi gibi kapınızın önüne koyacağınız çöpü alan veya herhangi bir ihtiyacınız olduğunda markete göndereceğiniz kimseniz de yok. Çöpü kendiniz götürüp atıyorsunuz, markete ise zaten kendiniz gidiyorsunuz, tabii açılış kapanış saatlerine dikkat ederek 🙂 Yani Türkiye’deki evler ve sağladıkları imkanlar Almanya’dakinden daha iyi diyebiliriz.
Yazım hakkındaki düşüncelerinizi ve kendi fikirlerinizi yorumlar kısmına ekleyebilirsiniz.
Almanya Yaşam vs Türkiye’de Yaşam yazımı faydalı bulduysanız sosyal medyada paylaşmayı, Almanya hakkında bilgiler ve Almanya’da hayat ile ilgili yazılarımdan haberdar olmak için Hayat ve Seyahat‘in aşağıdaki sosyal medya hesaplarını takip etmeyi unutmayın! 🙂
Instagram: hayatveseyahat
YouTube: Hayat ve Seyahat
Facebook: Hayat ve Seyahat
Duygu
04 Aralık 2016, 10:474 yildir Almanya’da yasiyorum. Katildiklarimi, katilmadiklarimi ya da aciklama getirebileceklerimi yazayim dedim.
Tasindiktan sonra internetin baglanmasi icin 1 ay fln beklemistik, üstelik onceden de tasinacagiz su adrese gececek vs de demistik. Sinir bozucuydu.
Internetten bir seyler siparis verdigimde genelde hizli siparis oluyor ve kac gunde ulasacagi yaziyor. 1 haftadan gec bir surede gelen bi urun olmadi. Acaba 1 ayda gelen kostumu Cin’den mi yolladilar?
Banka konusuna ben de gıcık olmuştum. Ama benim bankam ne kadar çekeceksinizi sormadan once ne yapmak istedigimi soruyor. Ilk internet bankaciligina gectigimde de baya saydirmistim ne kadar guvensiz vs diye, çünkü bir tane internet sifresi vermislerdi. Sonra fark ettim ki o sifreyle internet hesabimi acsam bile hicbir islem yapamiyormusum. Yapmak istedigimde de numarator verdiler. Kucuk bir cihaz. Ziraatbankasi da buna benzer birsey veriyordu. Bankam yerel oldugu icin, calisan kadina tasindigimi soyleyince gidince degistir bankani senin icin daha iyi olur demisti. Trde olsa kapatmak hep cok zor. Havaleler 2 gunde ulasiyor. Kartla birsey aliyorsunuz 2 gün sonra dusuyor vs. Sanirim hesap acarken temkinlile, çünkü islemler gec düştüğü icin hesapta eksiye dusmek olasiligi var ve kotu niyetli kullanilabilir. Bir de tanidigim almanlar bankamatikten fatura odeme seklinde degil de otomatik odemeyle cozuyorlar durumu.
Almanya’da 3 farkli sehirde yasadim, ve gezdigim de bircok sehir oldu ama asansorsuz metro gormedim. Daha dogrusu gördüğümü zannettim, ama tekrar gittigimde diger yondeki cikista asansor oldugunu farkettim. Yaslidan öte engelliler icin heryerde olmali.
Fazla isiklandirmayi da israf olarak goruyorlar sanirim ya da parkta olmamasi dokuyu bozmamak icin olabilir. Benim fark ettigim kosmaya ve yurumeye gidenlerin kendi isiklarinin oldugu. Kafaya takilan madenci isigi seklinde olanlar mesela. Esim fransiz mesela onun ailesinin yasadigi yerde de saat 11den sonra sokak isiklari sönuyordu.
Bir sure camasirlari disarda salonda yikamam gerekmisti, sinir bozucuydu. Daha sonra oturdugum yerlerde camasir makinası yine bodrumdaydi, ama herkes kendi makinasini koyuyordu. Biz de alip koymustuk. Bence evde yer kaplamamasi ve kurutacak yer olmasından dolayi avantaj. Yani ben bir Türk olarak asagi inmeye useniyorum tabii ki, ama neyse ki eşim yıkıyor.
Marketlerim Bayernde 8de kapanmasini hic sevmiyorum. Diger eyaletlerin cogunda 10da kapaniyor mesela. Münihteki ev bulma sorunu ve kiralarin pahali olmasini da 1 numaraya koyabilirim.
Fatma Olcucu
04 Aralık 2016, 21:42Katkılarınız ve düzgün anlatımınız için çok teşekkür ederim, sevgiler..
Anamaria
06 Şubat 2018, 20:17Merhaba Duygu hanım. Size bir şekilde size ulaşmak mümkün mü aceba. Eşiniz fransız demiştiniz,ben de Romanya vatandaşıyım,eşim turk.Almanya’ya yerleşmek istiyoruz. Eşimin oturma izni hakında konuşmak isterim sizinle eğer bir bilginiz varsa.
Deniz
05 Aralık 2016, 13:12Çok güzel, faydalı bir karşılaştırma olmuş. Bu arada ben de bankacılık sektöründe yazılım yapıyorum. Ve sadece Almanya değil birçok ülkeye göre bizim sistemler efsane gelişmiş durumda.
Fatma Olcucu
05 Aralık 2016, 14:47Tesekkür ederim, sizin de mesleginiz olduguna gore Almanya’da benim gibi sac bas yolmussunuzdur 🙂
murat aksu
10 Mayıs 2018, 12:00Okurken sanki yazı sanki 20 yıl öncesine aitmiş gibi düşündüm 🙂 ama 2017 yılıymış. İzlenimleriniz için teşekkürler.
Fatma Olcucu
10 Mayıs 2018, 12:13Anlamadım ama herhalde iyi bir şey söylediniz 🙂
Rüya Demir
25 Aralık 2018, 16:34Türkiye’de bankacılığın daha çok gelişmesinin sebebi ilk ATM’yi bir Gazianteplinin bulması .14yaşındayım ve bunu bize teknoloji tasarım öğretmenim söylemişti
alperen yuce
19 Şubat 2019, 12:34Kısa bir paylaşımda bulunmak istedim;
Dişçi/Doktor gibi yerlerde size verilen faturayı ödemesseniz sizden fazlasıyla her türlü alıyorlar. Ben fizyoterapide kullanmadığım halde ekstra bir servis için faturalandırlmıştım,banane ben sadece kullandığımı öderim dedim ancak birkaç ay sonra aracı bir avukatlık firması( bunu iş olarak yapan firmalar) eksik kalan miktar + gecikme faizi + kendi hizmet ücretini paşa paşa aldı. Benzer birşekilde Vodafone kontratlı telefon aldığımda da başıma geldi. 2 kere yeter bana ders oldu bidaha töbe:)
Atm içinde benim görüşüm almanyadaki uygulama gayet mantıklı, türkiye resmen atm çöplüğü, almanyada 3 tane atm yan yana daha görmedim.
Fatma Olcucu
27 Şubat 2019, 19:41Elbette alacaklar kim kime bedava bir şey yapar 🙂 Yazıda demek istediğim, yani ödememe durumu çok olmuyor ki böyle bir sistem çalışabiliyor.
ali
02 Mart 2019, 20:29merhabalar almanyada döner salonları eski popülerliğini kaybetti mi yada bu devirde böyle bi girişim ne kadar mantıklı aceba cevap için şimdiden teşekkürler
Fatma Olcucu
03 Mart 2019, 22:42Bilmiyorum.
Nilufer
06 Mart 2019, 15:23Merhaba, biz de 4 aydir Freiburg da yasiyoruz. Hislerime/düsüncelerime cok güzel tercüman olmussunuz. ATM konusunda cok haklisiniz, yani her ev TV/radyo parasi ödüyor ama onu ödemek icin ATM kullanamiyorsunuz. Hersey posta yoluyla ilerliyor bu cok sinir bozucu bence. Kira, sigorta, kres parasi hersey hesabimdan kesiliyor direk ve hep takip etmek zorundayim bir hata oluyormu diye. Internet bankaciligina girebilmek icin baya ugrastim. 10 katli binanin zemin katindaki toplu camasirhaneyi kullaniyorum cünkü banyo kapim camasir makinesi sigacak genislikte degil zaten oyle musluk gider sistemi de yok.
En büyük problemi dis kliniginde yasadik. Özel sigortamiz oldugu icin istedigimiz doktora gidebilecegimiz soylendi. Ilk gidiste sigorta kagidimizi gosterdik gecerli oldugunu teyit ettiler sisteme islediler. Esim 2 ay boyunca 4-5 kere gitti onlar ardisik biseyler yaptilar dolgu tarzi. Hic para istemediler ve bilgi vermediler. Biz de sigortadan aliyorlar sandik. 2 ay sonra eve bir mektup geldi tedavinizin devami icin 1800 euro gerekiyor sigortaniza sorun diye. AA dedik ne kadar fazla. Sigortaya sorduk karsilamiyor. Klinige gittik ve simdiye kadarki tedavinin 3000e yakin tuttugunu ogrendik. Sekreter kiz demesin mi özel sigortaniz karsilar. Fakat karsilamadi sigortamiz cunku 600 euro limiti varmis dis tedavisi icin. Kisacasi sisteme fazla güvenmek bize 2500 euro kaybettirdi ve tedavimiz yarim kaldi. Daha yasayacagimiz neler var bakacagiz. Almanyanin tüm ferahligina huzuruna ragmen su sira bedava dis yaptirdigim dis hastanesini ozlemiyor degilim…
Fatma Olcucu
06 Mart 2019, 21:02Haklısınız Almanya’da da her şey harika değil ve özellikle böyle bilmemekten kaynaklı sorunlar yaşanabiliyor, ben de yaşıyorum. Sonuçta iyi ve kötü yanlarının ikisi birden olan bir seçim farklı bir ülkede yaşamak. Freiburg tatlı bir yer, umarım bir daha benzer sıkıntılar olmaz.
Tugba
01 Mayıs 2019, 18:07Garip bir sekilde camasir makinesi olayina acayip sinir oluyorum🤦🏻♀️ Isvicre de de ayni durum soz konusu.
Fatma Olcucu
01 Mayıs 2019, 22:35Ay evet.. Benim çamaşır makinem hep oldu neyse ki ama 3 sene elde bulaşık yıkadım, bulaşık makinesi artık benim için çok kıymetli bir şey 🙂
Erdem Gökhan
25 Şubat 2020, 05:26Harika gözlemler ellerineze, gözlerinize sağlık
Fatma Ölçücü
25 Şubat 2020, 09:44Tesekkur ederim 🙂
Engin
25 Şubat 2020, 08:12Buyuk dusundugum almanya hakkinda hayal kirikligina ugradim.gitmekten vaz geçecegim galiba😃😃👌 tsk yazin icin guzelbir izlenim yapmissiniz
Fatma Ölçücü
25 Şubat 2020, 09:46Hicbir yer sadece pozitif veya sadece negatif degil, kendinize bir plan yaparken her ikisini birden gorup ona gore karar verebilmeniz onemli.
Vanessa
22 Ağustos 2020, 14:42Selamün aleyküm. Ben kendim Alman kökenliyim, eşim Türk,18 yaşımdan itibaren 13 seneye yakın İstanbul’da yaşadım. 8 aydır Almanya’dayım, bir türlü alışamadım. Özlediğim şeylerin tam olarak neyin olduğunu bir türlü tespit edemiyorum, çok büyük bir eksiklik hissediyorum. Camiler, ezanlar, insan kalabalığı, kapının önündeki 7/24 açık bakkallar, sokakta koşan çocukların sesi. Çok zor geliyor bana şuanda, depresyona girmiş gibiyim kendi memleketimde. Büyükşehir alışkanlığım heralde, umarım zamanla geçer. 18 yaşında Türkiye’ye göçtüğümde insanların kalabalığından ve seslerinden kaçtığımı hatırlıyorum çünkü ozaman buraya alışmıştım.
Fatma Ölçücü
27 Ağustos 2020, 20:38Merhaba, özlüyorsaniz Türkiye’ye dönebilirsiniz aslinda, Almanya gibi bir sürü prosedür gerektirmiyor ve isteyen neredeyse herkese ülkenin kapilari acik. umarim sizi mutlu edecek hayata kavusursunuz.
Semih Koç
10 Haziran 2021, 00:39Selamlar,
Ben Türkiye’de yaşıyorum. Yakın zamanda evlenip Almanya’ya yerleşmek istiyoruz. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanıyım. Almanya’da sağlık sektörünün koşulları nasıl acaba? Çalışma açısından orayı tavsiye edermisiniz?