Bu yazıda yalnızca Dublin’deki gezilecek yerler hakkında bilgi vereceğim. Dublin’e nasıl gidilir, İrlanda vizesi, Dublin otelleri, Dublin pahalı mı ve İrlanda pubları gibi diğer tüm konulardan bahsettiğim Dublin yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Bakınız: DUBLİN GEZİ REHBERİ
Konakladığınız yerden Trinity College’a gittiğinizi ve oradan devam ettiğinizi düşünerek bir rota yaptım, ama farklı bir plan yapmak isterseniz diye hepsine toplu taşımayla nasıl ulaşacağınızı da belirtmeye çalıştım. Merkezdeki yerler genelde birbirine çok yakın ve anlattığım sırayla giderseniz aralarda dinlenerek de olsa tamamını yürüyerek gezebilirsiniz.
DUBLİN GEZİLECEK YERLER
Trinity College: Trinity College’ın kuruluşu 16. yüzyılın sonlarına dayanıyor, yani oldukça köklü ve prestijli bir üniversite olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Geniş bir alana yayılmış olan üniversiteye her yıl başka ülkelerden birçok öğrenci geliyor ve bu durum, Dublin nüfusunun genç olmasında baya etkili. Güzel binaları ve yemyeşil bahçeleriyle kampüs kelimesini sonuna kadar hak eden üniversite içinde biraz turlamak şart. Oscar Wilde ve Samuel Beckett, üniversitenin ünlü mezunları arasında yer alıyor.
Bahçesinde Sphere Within Sphere diye İtalyan sanatçı Arnaldo Pomodoro tarafından yapılan heykel var. Bu heykelin farklı boyutlardaki varyasyonları Roma, New York, Washington, Tel Aviv, Tahran gibi dünyanın farklı şehirlerinde bulunuyor.
Book of Kells: Trinity College’ın eski kütüphanesi (Old Library) bu arşive ev sahipliği yapıyor ve arşivdeki bin yıllık el yazmaları, İrlanda’nın en önemli kültürel hazinelerinden kabul ediliyor. Özellikle Hıristiyan ülkelerden çok fazla turist çeken bu müzeye, ilginizi çekiyorsa uğrayabilirsiniz. Haftanın her günü 09:30 – 16:30 saatleri arası açık (Kış döneminde pazar günleri 12:00’de açılıyor). Girişi 10 Euro. Bilet alındığında Turning Darkness into Light (Karanlıktan Aydınlığa) isimli sergi ve 200 bin kitabın bulunduğu The Long Room bölümleri de gezilebiliyor.
Trinity College şehir merkezinde olduğu için birçok otobüs ile ulaşmak mümkün, bulunduğunuz yerden hangi otobüse binmeniz gerektiğini herhangi birine sorabilirsiniz. Luas tramvayını kullanacaksanız Lower Abbey veya St. Stephens Green duraklarında inmelisiniz. DART trenini kullanacaksanız da Pearse Street veya Connolly Station‘da inmelisiniz.
National Museum of Ireland: Ulusal müze, hepsinin girişleri ücretsiz olan dört ayrı binadan oluşuyor. Pazartesi günleri kapalı, Pazar günleri 14:00 – 17:00 ve diğer günler 10:00 – 17:00 saatleri arasında açık. Archaelogy (İrlanda’da bulunmuş arkeolojik kalıntılar), Decorative Arts & History (tarihi değeri olan silah, gümüş, seramik, cam eşyalar, yerel giysiler vb), Country Life (İrlanda geleneksel yaşamı hakkında bilgiler) ve Natural History (hayvan türleri) müzelerinden oluşuyor. İçinde her türlü hayvan heykeli bulunduğu için The Dead Zoo (Ölü Hayvanat Bahçesi) olarak bilinen Natural History Museum’u bence kaçırmayın. Merkezde olduğu için yürüyerek ulaşabilirsiniz ama uzak bir yerden gidecekseniz Dublin Bus otobüslerini kullanarak Merrion Square West durağı veya tramvayla yeşil hattaki St. Stephens Green durağında inmelisiniz.
Dört müze hakkında detaylı bilgi ve etkinlik takvimi gibi detaylar için web sitesi burada.
Natural History Museum’dan çıkınca, sokak müzisyenleriyle ünlü ve her zaman cıvıl cıvıl olan Grafton Street üzerinden 10 dakikalık bir yürüyüşle St. Stephens Green parkına geçebilirsiniz. Elbette cadde üzerinde dükkanlara uğrayıp, cafe – restoranlarda soluklanacağınız ve sokak sanatçılarının şovlarını izleyeceğiniz için bu yürüyüş 10 dakikadan uzun sürecektir 🙂 Grafton Street benim çok sevdiğim güzel bir cadde, siz de keyfini çıkarın.
St. Stephens Green: İrlanda yemyeşil bir ülke ve bu kocaman bahçe de Dublin’deki en eski yeşil alan. Bahçeleri gezip ördekleri görün ve temiz havayı içinize çekerek huzur bulun 🙂 Grafton Street üzerinden gelmeseniz de ulaşım çok kolay, şehir merkezinden geçen tüm otobüsleri kullanabilirsiniz.
St. Patricks Cathedral: İrlanda’da her yıl 17 Mart’ta kutlanan ve yeşillere bürünmüş kalabalıkların çılgınlar gibi eğlendiği St. Patricks Day’i sanırım duymayan yoktur. İrlanda’ya Hristiyanlığı getiren kişi olduğu için çok değerli kabul edilen azizin ismi, şehrin en büyük katedraline de verilmiş. Binası büyük, görkemli ve bahçesi güzel; fakat içine girmek için 5.5 Euro ödeyip bilet almanız gerekiyor. Ziyaret saatleri 09:00 – 17:00 arası, pazar günleri ise ayin saatlerine göre farklı olabiliyor. Ben merak etmediğim için hiçbir gidişimde içine girmedim.
Şehir merkezinden yürüyebilir veya 49, 54A, 151, 27, 56A, 77A, 150 otobüsleriyle gidebilirsiniz. Tramvayla yeşil hattaki St. Stephens Green veya Kırmızı hattaki Fatima duraklarında inip yürümek ise diğer alternatifler. Dart treniyle gelecekseniz, Tara Street durağında inip 20 dakika yürümelisiniz.
Dublin Castle: 13. yüzyılda inşa edilen bu kale, tarihi boyunca çok kez yıkılıp yeniden yapılmış. Şehrin ana caddelerinden biri olan Dame Street üzerinde yer alıyor. Bence yalnızca kalenin kendisini ve çevresini görmek yeterli, ama içine gireyim derseniz 4.5 Euro’ya bilet almalısınız. 16:45’e kadar ziyaretçi kabul eden kaleye pazar günleri 12:00 ve diğer günler 09:45 itibariyle girişler başlıyor. 13, 27, 40, 49, 54A, 56A, 77A, 123, 150 ve 747 numaralı otobüslerle ulaşabilirsiniz. Tramvayla Jervis veya St. Stephens Green ve Dart treniyle Tara Street duraklarında inmek de diğer alternatifler.
Chester Beatty Library: Dublin Castle’ın bahçesinde yer alan bu kütüphanedeki, özellikle İslam bölümü (The Islamic Collection) ve bölüme ait koleksiyonlardan biri olan Türk koleksiyonu (The Turkish Collection) ilginizi çekebilir. Osmanlı sultanlarına ait tuğralar ve Kuran yazmaları gibi örnekler İslam koleksiyonunu oluşturuyor. Doğu Asya (East Asian) ve Batı (Western) bölümleri ise diğer koleksiyonlar arasında. Girişler ücretsiz bu arada, kaleyi görmeye gelmişken uğramanızı tavsiye ederim. Ekim’den Nisan sonuna kadar olan kış döneminde, pazartesi günleri kapalı olduğunu hatırlatayım.
Christ Church Cathedral: Yaklaşık bin yıllık tarihi olan bu katedralin giriş ücreti 6 Euro. Eğer bilet alıp içine girmeye karar verirseniz, ünlü “The Cat and The Rat” isimli mumyalanmış kedi ve fareyi görmelisiniz. 150 yıl kadar önce fareyi kovalayan kedi, fareyle birlikte katedralin içindeki orgun içinde sıkışmış ve sonra mumyalanmışlar. İrlandalı yazar James Joyce, Finnegan’s Wake isimli kitabında “…Christ Church orgunun borusundaki o fareye tutkun olan kedi kadar tutkun…” şeklinde atıfta bulununca (orijinali: “…As stuck as that cat to that mouse in that tube of that Christ Church organ…”) mumya ünlü olmuş.
Benim gibi içini merak etmiyorsanız bile, binasını ve çevresini görmek için Christ Church’e uğramalısınız. 13, 27, 40, 49, 77A, 77X, 123 numaralı otobüslerle veya Luas tramvayının kırmızı hattındaki Four Courts durağında inerek ulaşabilirsiniz.
İrlanda tarihini kostümlerle canlandırarak “Viking ve Ortaçağ Dublin Tecrübesi” yaşatmayı amaçlayan Dublinia, Christ Church Cathedral’den iki dakikalık yürüyüş mesafesinde ve çok popüler bir aktivite. Özellikle çocuklu aileler için tavsiye ediliyormuş, ilginizi çekerse web sitesi burada.
Dublin gezilecek yerler için tarihi yapıları bitirdik gibi 🙂 Şimdi sırada, İrlanda’nın meşhur siyah birası Guinness’in ve Lady Gaga, Rihanna gibi ünlülerin çok sevdiği İrlanda viskisi Jameson’ın tarihini ve nasıl üretildiklerini öğrenmek için fabrikalarına uğramak var.
Guinness Storehouse: 1759 yılında kurucusu Arthur Guinness tarafından St. James’s Gate Brewery (bira fabrikası) olarak 9bin yıllığına kiralanmış(!) bu bina, 2000 yılından beri müze olarak kullanılıyor. Guinness’i oluşturan “sihirli dört bileşen” olarak; su (water), arpa (barley), şerbetçiotu (hops) ve maya (yeast) kelimeleri sıkça geçiyor. Guinness’in kendine özgü siyah rengini, arpaların kavrulma yöntemi veriyormuş ve birayı bardağa döktükten sonra biraz beklemenin sebebi, Guinness’te karbondioksit yerine nitrojen gazının yoğun olmasıymış. Karbondioksit gazına göre daha düşük çözünürlüğe sahip olan nitrojen, biranın köpüklenmeden yüksek basınçla yapılmasına olanak sağlıyormuş. Bardağa döküldüğünde ise serbest kalan nitrojen molekülleri, Guinness’in kaymak gibi kıvamlı köpüğünü oluşturuyormuş. Yani bardağa döktüğümüzde nitrojen gazının yükselip köpüğü oluşturmasını bekliyoruz (Bazı hatalarım olabilir, ben böyle anladım 🙂 )
İdeal servis süresi 2 dakika olan birayı; 45 derecelik açıyla tutup dörtte üçünü doldurmak, biraz beklemek, sonra kalanını doldurmak lazımmış. Şirket bu bekleme süresini, “Bekleyenler iyi şeylere sahip olurlar” (Good things come to those who wait) sloganıyla reklamlarında çok kez vurgulamış.
Birası kadar reklamları da değişik olan Guinness’in, birçok ödül kazanan reklam posterlerini de fabrika geziniz sırasında göreceksiniz. Irish publarda çok kullanılan ve bir duvara mutlaka asılmış “Guinness is Good For You” sloganı dışında “Lovely Day for a Guinness”, “My Goodness My Guinness” ve “Guinness Makes You Strong” gibi değişik reklam posterleri mevcut.
Gezi için 1 – 1.5 saat ayırmak yeterli. Sonrasında bina içindeki Gravity Bar‘da Dublin manzarası eşliğinde Guinness’inizi artık daha bilinçlenmiş şekilde yudumlayabilirsiniz 🙂
Christ Church Cathedral sağınızda kalacak şekilde 10 dakika civarı yürüyüşle, 123 numaralı otobüsle veya tramvayla St. James’s Hospital durağında inerek ulaşılabilir. Dublin’deki en popüler turist aktivitesi olduğu için kime sorsanız Guinness Storehouse’u kolayca tarif edecektir.
Biletler 18 Euro, online alınca %10 indirimli. Fiyata bir içki dahil. Kapısından bilet almak için uzun bir sıra beklemek durumunda kalınıyor, o yüzden web sitesinden almakta fayda olabilir. Biletler burada.
09:30 – 17:00 arası ziyarete açık, hatta Temmuz ve Ağustos’ta kapanış saati 19:00.
Old Jameson Distillery: Dünya’nın bir numaralı İrlanda viskisi Jameson’ın eski damıtım evi, Dublin’deki en önemli turistik aktivitelerden biri. Türkiye’de daha az bilinse de, Jameson tüm dünyada çok meşhur ve birçok insanın vazgeçemediği tek viski olarak gönüllerine taht kurmuş durumda. İrlanda viskilerini diğer ülke viskilerinden ayıran en önemli özellik, İrlanda viskilerinin (Irish whiskey) üç kez damıtılıyor olmaları. Bu nedenle içimleri daha yumuşak oluyor. Örneğin İskoç viskileri (Scotch whiskey), yalnızca iki kez damıtılıyor ve üretim süreçlerindeki bu farklılık İskoç viskilerinin daha sert ve isli olmasına neden oluyor. Onun da hayranları çok tabii, zevk meselesi 🙂
Old Jameson Distillery’de, Jameson’ın yapımı anlatılıyor ve yıllandırmak için sakladıkları meşe fıçılar gösteriliyor. İçeriyi gezmek yaklaşık bir saat sürüyor. En sonda rehber, İskoç ve Amerikan viskileri ile Jameson’ın bir arada olduğu viski tadımı için kimlerin gönüllü olmak istediğini soracak. Burada gönüllü olun ki Irish Whiskey Taster sertifikası alın 🙂 Giriş ücreti olan 14 Euro’ya bir kadeh Jameson ikramı dahil.
Yarım saat aralıklarla yapılan turlardan hemen bir sonrakine bilet almak mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle planınız belliyse biletinizi önceden almayı tercih edebilirsiniz. Hem %10 online indirim de var. Haftanın her günü açık. Web sitesi burada.
Christ Church Cathedral veya Guinness Storehouse civarından yürüyüşle Liffey nehrinin karşı tarafına geçip varabilirsiniz. Toplu taşıma kullanacaksanız 25, 25A, 25B, 66, 66A, 66B, 67 otobüsleriyle Arron Quay durağında inip Smithfield tarafına sola dönerek veya Luas tramvayı kırmızı hattı üzerindeki Smitfield durağında inerek ulaşmak da mümkün.
Şehir merkezindeki gezilecek en önemli yerler bitti. Şimdi Liffey Nehri üzerindeki köprülerden bahsedelim. Millennium Bridge ve Ha’penny Bridge, şehir merkezindeki yaya köprüleri ve muhtemelen göreceksiniz. Tümsek gibi eğimli olan Ha’penny Bridge’in resmi adı aslında Liffey Bridge. Fakat geçmişte, bu köprüden geçenlerden para alındığı için halk arasında Penny Half Penny (1.5 Penny) adıyla bilinmiş ve sonra kısalarak Ha’penny adını almış. Araç köprülerinden ise benim en çok dikkatimi çeken, yaylı bir çalgıya benzeyen Samuel Beckett Bridge oldu.
Şehir merkezinden biraz uzaktaki diğer görülecek yerler ise aşağıdaki gibi.
Kilmainham Gaol: İrlanda tarihinde önemli bir yeri olan bu hapishaneye, merkezden 10 – 15 dakikalık tramvay veya otobüs yolculuğu ile varılabiliyor. Giriş ücreti 4 Euro ve 09:30 – 17:30 saatleri arasında açık. Tramvayla kırmızı hat üzerindeki Suir Road durağında inerek veya 1, 2, 13, 40, 69, 79 numaralı otobüslerle gidebilirsiniz.
Phoenix Park: Avrupa’daki en büyük şehir parkı olan Phoenix Park, yerel halkın da sevdiği ve ziyaret ettiği, doğaya ve yeşile doyabileceğiniz, hatta şanslıysanız geyik sürülerini bile görebileceğiniz huzur veren bir park. Öylesine dolaşıp temiz havayı içinize çekebilir veya şu haritadaki görülecek yerleri takip ederek kendinize rota çizebilirsiniz.
Toplu taşımayla ulaşmak için 25, 26, 37, 46A, 66, 66A, 66B, 67, 69 numaralı otobüsleri kullanabilir veya Luas tramvayı kırmızı hat üzerindeki Heuston Station‘da inebilirsiniz.
Dublin Zoo: Phoenix Park’ın içindeki (girişindeki de diyebiliriz) hayvanat bahçesini ziyaret etmek isteyebilirsiniz.
Edebiyata meraklıysanız, Parnell Square’deki Dublin Writers Museum ve James Joyce Centre‘ı ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz. Web siteleri burada: The James Joyce Centre ve Dublin Writers Museum
Güzel bir yürüyüş yapmak isterseniz Grand Canal civarını gezmek değişik bir seçenek olabilir. Dart treninin Grand Canal Dock durağında inerek veya 1, 4, 7, 8, 47, 56A, 77A otobüsleriyle gidebilirsiniz.
Hande
14 Nisan 2017, 09:08Merhabalar,
Bu temmeuzda Dublin’e seyahat etmeyi planlıyorum fakat uçak biletlerine şöyle bir baktım çok pahalı. Sizin söylediğiniz siteye de şu anda bakıyorum ama bir şey sorucam temmuz için şimdiden mi almak dopru olur yoksa beklemek daha mı doğru? Çünkü ben hiç bi dönem öyle ucuz bir Dublin bileti bulamadım. Şimdiden teşekkürler..
Fatma Olcucu
18 Nisan 2017, 08:14Bir sey diyemem ucak bileti olayi tam sans artik kime hangi fiyat denk gelirse..