Eşimin aile birleşim vizesi ile benim yanıma geldikten sonra nasıl bir süreçle Almanya’daki hayata adapte olduğunu merak ettiğinizi söylediğiniz için Eşimin Gözünden Almanya serisine devam ediyoruz. Şimdi sırada Almanlar nasıl insanlar ve Alman arkadaş nasıl bulunur konusu ve bu süreçte onun edindiği tecrübeler var.
Açıkçası ben de Almanya’ya geldikten sonra eşimin bu konuda zorlanabileceğinden endişeliydim, çünkü bizim ailenin iletişimi ve konuşmayı seven daha sosyal insanı odur ve onun bana göre hep daha çok arkadaşı olmuştur. Her girdiği ortamda güleryüzü ve esprileriyle herkes tarafından sevilir, telefonda yakın arkadaşlarıyla saatlerce konuşur ve bir sürü whatsapp grubu vardır. Normalde “Ne olacak ya, olmasa da olur” diye insan böyle şeyleri hafife alsa da alıştığı birçok küçük şey hayatından eksilince kendini boşlukta hissedebiliyor. Ben evin daha az sosyali ve Almanca bileni olduğum için Almanya’ya taşındıktan sonra zorlanmayacağım belliydi ama onun için hem arkadaş hem dil konusu zorlayıcı olabilirdi.
Bakalım zorlayıcı olmuş mu, Almanlar nasıl insanlarmış ve Alman arkadaş bulabilmiş mi? Sözü ona bırakıyorum.
…
Almanya’da hayata alışmak ve çevre edinmekle ilgili YENİ HAYATA ADAPTE OLMAK yazımda bazı ipuçlarını ve kendi uyguladığım yöntemleri paylaşmıştım. Fakat her ne kadar elinizden geleni de yapsanız yeni bir ülkede yeni bir çevre edinmenin zor yanları var. İşte şimdi Almanya’da arkadaş edinmenin zor yanlarından bahsedeceğim.
Elbette yazdıklarım kendi tecrübelerimi yansıtıyor ve herkesin deneyimi farklı olabilir. Çevre edinmek yaş, dil, iş, medeni durum, sizin kişisel özellikleriniz, içe mi yoksa dışa mı dönük olduğunuz, ilgi alanlarınız gibi pek çok faktörden etkilenen bir süreç sonuçta.
Almanlar soğuk mu?
Önce bu klişeyle başlayalım. Alman denildiğinde akla ilk gelen iki şey ne kadar disiplinli ve soğuk olduklarıdır, hayatında hiçbir Almanla karşılaşmamış olanlar bile Almanların nasıl insanlar olduğundan çok emindirler. Disiplin kısmına katılmakla beraber soğukluk kısmının biraz tartışmaya açık olduğunu düşünüyorum, çünkü bu tespit bence soğukluğu nasıl tarif ettiğinize bağlı olarak değişir. Bana göre soğukluk bir insanla ilk tanıştığınızda sergilediği mesafeli ve samimi olmayan tavırdır. Bir insan soğuksa yüzü gülmez yahut sohbetinizi bir türlü ilerletemezsiniz. Oysa bugüne kadar tanıştığım Almanların neredeyse hepsi ilk tanışma anında güleryüzlü, kibar ve belirli bir seviyeye kadar samimi olabilen insanlar oldu hep.
Almanları soğuk olarak nitelendirmemiz samimiyetin bizdeki gibi çok hızlı ilerlememesinden kaynaklı bir durum. Almanlar bizim gibi tanışmanın ikinci dakikasında evli misin, çocuğun var mı, nereden geldin, neden geldin, ne iş yaparsın gibi onlara göre çok özele giren konularda soru sormazlar. Bu da özel hayata ve bilgi paylaşımına takıntı derecesinde dikkat eden insanlar oldukları içindir. Kendileri sormadıkları gibi sizin de hemen bu kadar özele girmenizi yadırgayabilirler.
Almanlarla tanışmak ve sohbet etmek zor denemez. İnsanlar güleryüzlü ve tanışma anlarında son derece pozitif ve sıcaklar. Herhangi bir ortamda yeni insanlarla kolay bir şekilde tanışabilirsiniz. Zorlanacağınız aşama ise tanıştıktan sonra arkadaşlık ilişkisini ilerletme kısmı olacaktır. Neden mi?
Almanlar İçin Arkadaşlık Ne Demek?
Almanlar (en azından benim tanıdıklarımdan öğrendiğim kadarıyla) hayatları boyunca kreş-üniversite yılları arasında edindikleri ve yakın oldukları birkaç kişiyi ‘arkadaş’ olarak, bunlar dışında tanıştıkları insanları ise ‘tanıdık’ olarak isimlendiriyorlar. Yani muhtemelen karşınızdaki Alman’ın sizin dışınızda zaten ona yetecek kadar arkadaşı var. Sizin tanıdık seviyesinden arkadaş seviyesine geçmeniz için epey bir çaba harcamanız ve karşı tarafın da buna motive olması gerekiyor ki ikisini birden sağlamak güç olduğundan o samimiyet seviyesine çoğunlukla gelemiyorsunuz.
Almanlar Arkadaş Olmak İstiyor mu?
Arkadaşlık iki taraflı zaman, emek ve motivasyon isteyen bir ilişki yatırımıdır. Kendi arkadaş çevrenizi nasıl edindiğinizi, en yakınlarınızla kaç senedir arkadaş olduğunuzu bir düşünün. Siz yeni bir ülkeye geldiğiniz için bu yatırımı yapmaya daha gönüllü taraf olacaksınız fakat karşınızdakiler her zaman sizinle aynı istek seviyesinde olmayacaktır. Tabii ki motivasyon seviyesinin yaş ve medeni durumla fazlasıyla bağlantılı bir konu olduğunu da unutmamak gerekir. Bekar bir öğrenci ile evli ve çocuklu birinin çevre edinme isteği ve hızı paralel olmayacaktır.
Yüksek bir motivasyonla girdiğiniz ortamlarda pek çok kişi ile tanışıp o esnada çok iyi vakit geçirebilirsiniz ancak sonrasında o insanların genelde bir iki görüşme sonrası puf diye ortadan kaybolduklarını görebilirsiniz. Yahut eğitim veya spor gibi bir amaç için toplanılan etkinliklerde siz bir şeyler öğrenme, iyi vakit geçirme ve birkaç yeni arkadaş edinme motivasyonunda olabilirken diğer katılımcılar bunun sadece iyi vakit geçirme ve bir şeyler öğrenme kısmını hedefliyor olabilir.
Örneğin; 3 haftalığına amatör bir voleybol takımının antrenmanlarına katılmıştım. Hem spor yapıp hem de yeni arkadaşlar edinirim diye düşünmüştüm. Fakat her antrenman sonrası insanlar (14 kişilik takım ve 2şer saatlik antrenmanlar) 5 dakika bile beklemeden üstlerini değişip jet hızıyla dağılıyorlardı. Türkiye’de olsak daha ilk günden telefonlar alınır, whatsapp grupları kurulur, üç vakte kadar bir şeyler yenilir içilirdi. Durum böyle olmayınca 3 hafta sonunda sıfır sosyallik kazanımıyla antrenmanları bırakmıştım.
Almanlar Sosyal Medya Kullanıyor mu?
Almanlar kesinlikle bizlere göre telefondan, sosyal medyadan daha kopuklar ya da bizim kadar bağımlısı değiller diyelim. Bizler telefon numaralarını çok daha hızlı şekilde alıp verip üzerine de whatsapp ile samimiyeti arttırırken Almanlar’da işler öyle yürümüyor. Telefonu alıp vermede problem olmasa bile arama veya mesajlara dönmeleri günler alabiliyor. Whatsapp mesajlarına birkaç günde bir toplu dönenleri tanıdım ben bu memlekette 🙂 Hatta mesajların sonuna işyerinde resmi bir mail atıyormuş gibi “Selamlar, Hans” filan gibi yazıyorlar ki onlara göre çok normal olduğu halde sizdeki bütün ‘arkadaşlık hissi ve samimiyeti’ kayboluyor.
Instagram ile alakaları da çok az, hele erkeklerin hiç yok nasıl çalıştığını sorma seviyesindeler henüz. Eh mesajlaşma veya sosyal medya ile “birbirinden haberdar olma ve ortak noktaları keşfetme” gerçekleşemeyince de arkadaşlık ilişkiniz pek ilerleyemiyor.
Almanlar İş-özel Hayat Dengesini Nasıl Kuruyor?
Özel hayat yani nasıl diyor Almanlar “Privat Leben”. İş ve özel hayat arasında keskin bir ayrım mevcut ve iş arkadaşlarıyla iş dışında özel hayatta da görüşmek çok yaygın bir durum değil maalesef. Eğer kendi memleketinizde tüm kankalarınız iş yerinizdense burada zorlanma ihtimaliniz yüksek. İstisnalar tabii ki çıkacaktır, burada da işyerinden pek çok arkadaşı olanlar vardır ancak genel alışkanlık arkadaşlıkların işyerlerinde kurulması şeklinde değil. Mesela iş arkadaşlarınızın telefon numaralarını istemek ‘garip’ bir davranış ve kimse yapmıyor, anca şirket iş telefonu vermişse ve birisi ekip toplantısına geç kalacaksa/hasta olduğu için gelemeyecekse gibi tamamen işle ilgili durumlarda o şirket telefonundan SMS atabiliyorlar. Evet SMS!
Örneğin bir iş arkadaşınızın yeni bir çocuğu olduğunu eşi doğum yaptıktan birkaç ay sonra laf arasında tesadüfen öğrenebilirsiniz. Bizde olsa bu haberi almanız, iş arkadaşınızın doktordan öğrenme tarihinin üzerine en fazla 5 gün ancak sürer 🙂 Veya iş arkadaşınız evleniyorsa onu da belki tesadüfen öğrenirsiniz, öyle hep birlikte bekarlığa veda yapalım, düğüne katılalım, toplanıp altın takalım gibi durumlar yok.
İnsanları yakınlaştıran konulardan biri olan ‘dertlerden konuşmak’ da Almanya’da iş arkadaşlarınızla asla yapılmıyor. Örneğin beliniz çok ağrıdığı için doktora gidecekseniz o gün işten erken çıkacağınız için “Benim bugün doktor randevum var” diye bilgilendirdiğinizde “Tamam geçmiş olsun” deniliyor ve kimse hiçbir şey sormuyor. Bizdeki “Hayırdır neyin var?”, “Aa çok oturarak çalışmaktandır o”, “Üç gün sıcak su torbası koyunca geçiyormuş” şeklindeki konuşmalar asla geçmiyor. Halbuki sormuş olsalar sonra “Nasıl oldun?” gibi devamını getirdiklerinde hem konuşacak ortak konunuz olurdu hem de siz “Beni merak ediyorlar” diye o kişilerin samimiyetini hissedip arkadaşlık köprülerinin temelini atmış olurdunuz.
Almanya’da Bir Türk veya Yabancı (Ausländer) Olmak
Düşünün ki işyerinize veya okuduğunuz okulda sınıfınıza sizinle aynı eğitim ve kültür seviyesine sahip Avrupalı olmayan bir göçmen geldi. Onunla samimi olmanız ne kadar sürer sizce? Arkadaş grubunuza ne kadar sürede girebilir? Türkçeyi öğrenmiş olsa da sizin konuşma hızınıza, günlük konuşma dilinize ve esprilerinize ne kadar uyum sağlayabilir? Yahut siz ona uyum sağlamak için sürekli ne kadar özen gösterebilirsiniz? İşte yabancı bir yere göçtüğünüzde çok da farklı değil durumunuz, yani bir şekilde Almanların aralarına girmeyi başarsanız bile onlardan biri olamıyorsunuz, çünkü zaten değilsiniz.
Özetle Almanlar Türkler’e göre daha yavaş samimi olan ve arkadaşlığı bize göre daha zor layık gören bir millet. Alman bir arkadaşım “Siz Türkler çok hızlı bir şekilde insanın hayatına girip çok yakınmış gibi davranıyorsunuz fakat aslında o kadar da yakın arkadaş olmuyorsunuz” demişti. İşte tam da arkadaşlık kavramına ve hızlı samimi olma durumlarına nasıl farklı baktığımızın bir özetiydi bu yorum.
Her ne kadar “Almanya’da Türk’ten çok ne var, onlarla arkadaş ol işte!” diye arkadaş edinme konusu çok hızlı çözülür gibi görünse de, Türklerle arkadaş olmak ayrı bir konu ve zaten yapıyorsunuz. Ama hayatınıza devam etmeye karar verdiğiniz yeni ülkede o ülkeden kimseyle iletişim halinde olmazsanız kültürü anlamak ve yabancı dili geliştirmek başta olmak üzere birçok konuda eksik kalırsınız, Almanlarla arkadaşlık konusunda bu motivasyon ve çabayı göstermek o yüzden.
Şimdiye kadar saydığım tüm maddeler Almanlarla tanıştıktan sonra ‘arkadaş’ seviyesine geçebilmenin neden bu kadar zor olduğunu, birçok şeyin bizdekinden farklı işlediğini ve Almanya’ya gelen birçok Türk’ün yalnızlıktan neden şikayetçi olduğunu açıklamıştır diye umuyorum. Tabii yalnız hissetmenin tek sebebi geldiğiniz yeni yerde yeni arkadaşlar edinememek değil, bir de Türkiye’deki arkadaşlarınızı yavaş yavaş kaybetmeniz konusu var.
Bütün zorluklara göğüs gerdiniz, her türlü ortama girdiniz ve birkaç yeni arkadaş edindiniz diyelim. Yeni hayatınızda yeni arkadaşlarınız oldu. Fakat yeni hayatınıza odaklanmışken geride bıraktıklarınızı da unutmamanız lazım. Hani bir laf var ya Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak diye, işte Türkiye’de bıraktığınız eski güzel dostluklarınızı da ihmal etmemenizi tavsiye ederim. Peki yeni bir hayata adapte olmaya çalışıp iş, dil, çevre edinme gibi dertlerle uğraşırken Türkiye’deki arkadaşlıklarımıza ne olacak? Gözden uzak olan gönülden de ırak olacak mı? İşte bu da yine kendi gözlem ve tecrübelerimden oluşan yazının bonus kısmı:
Türkiyedeki Arkadaşlıkları Yürütmek
“Türkiye’deki arkadaşlıklarım bitecek mi?” konusu tamamen sizin ve arkadaşım diye tabir ettiğiniz insanların ilişkinize nasıl baktığı ile ilgili. Bazı insanlar vardır 3 ay görüşmez arayıp sormazsınız birbirinizi ama görüştüğünüz an kaldığınız yerden devam edersiniz. Bazıları vardır haftada 3 gün konuşmanız gerekir ve kimin aradığı asla önemli olmaz, bunun çetelesi tutulmaz.
Bazıları da vardır geçen ben aramıştım bir de o arasın dersiniz, ya da niye hep ben arıyorum bakalım o arayacak mı? İşte ilk elenenler onlar ve aynı şekilde onların hayatında da siz olacaksınız. Geri kalanlarla ilişkinizi ise bu ilişkinize yapacağınız zaman yatırımı ayakta tutacaktır. Türkiye ziyaretlerinizde onları görmek için ekstra plan yapmalı ve onları da sizi ziyarete gelmeleri için motive etmelisiniz. Ama şunu bilin ki doğal seleksiyon diye bir şey var ve bu hayatın her aşamasında mevcut. Birtakım insanlarla ilişkileriniz bir bakmışsınız arkadaşlıktan “bekannt” mertebesine geçivermişler.
Eğer tam bir sosyal kelebekseniz, her hafta arkadaşlarınızla o eğlence senin bu fasıl benim buluşuyorsanız, her hafta kombineniz var ve kankalarınızla içip çoşup maç izliyorsanız, sürekli misafir ağırlayıp kapı kapı siz de misafirliğe gidiyorsanız, çevresinde insanlar olmadan kendi kendinize vakit geçirip eğlenemiyorsanız Almanya’da aynı mutluluğu yakalamanız zor olabilir.
Benim için tüm bu arkadaş edinme sürecinin nasıl işlediğine bakarsak; Almanya’ya gelişimin 3. senesinde düzenli görüştüğüm 3 Alman arkadaşım oldu. Önceki yazıda bahsettiğim yöntemleri uygulayarak spor (tenis) ve couchsurfing sayesinde kurduğum bu dostlukları halen devam ettiriyorum. Türkiye’deki arkadaşlarımlaysa bazen her gün, bazen de günaşırı whatsapp sayesinde görüşüyorum. Görüntülü konuşma ilk icat olduğunda ne saçma bir şey diye düşünmüştüm ancak buraya geldiğimden beri çok sık kullanıyorum. 3-4 ayda bir de birkaç günlüğüne İstanbul’a sadece arkadaşlarımı görmeye gidiyorum. Böylece o günlerde ben sadece onlara onlar da sadece bana vakit ayırdığı için daha kaliteli zaman geçiriyoruz. Tabii ki bu 3 sene içerisinde bazı arkadaşlarla maalesef daha seyrek görüşür olduk. Bu da hayatın bir gerçeği ve kaçınılmaz sonucu.
Yeni bir ülkede yeni bir hayat kurmak her ne kadar heyecan verici olsa da aynı zamanda her anlamda zorlukları da içinde barındıran bir yolculuk. Eğer bu yolculuğa çıkmaya karar verdiyseniz nasıl bir insan olduğunuzu, sizi nelerin mutlu ettiğini, nelerden vazgeçemeyeceğinizi iyice ölçüp biçmeniz gerekiyor. Daha önce bahsettiğim gibi çok sosyal bir kelebekseniz Almanya’da arkadaşlık ilişkileri sizin için zorlu bir maceraya dönüşebilir. Önünüzde sizi bekleyen zorluklara ve geride bırakacaklarınıza hazır olmanızı tavsiye ederim.
…
Eşimin gözünden Almanya yazısının dördüncüsü olan Almanlarla Arkadaş Olmanın Zorlukları yazısını beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı, yeni yazılardan haberdar olmak için Hayat ve Seyahat’in aşağıdaki hesaplarını takip etmeyi unutmayın 🙂
Instagram: hayatveseyahat
Facebook: Hayat ve Seyahat
Twitter: hayatveseyahat
Zühal Korkmaz
18 Mart 2020, 03:13Merhaba yazılarınızı ilgiyle okuyorum bende sizinle aynı yollardan geçiyorum şu an. Temmuzdan beri almanyadayım ve almanca ile boğuşuyorum maalesef. Almanların soğuk olduğunu düşünmüyorum eskiye oranla azalmış bı yargı ama türk arkadaş edinme konusunda eşimde aynı fikirde ve bana da yasakladı 😊
Mfg
Zühal
İbrahim
18 Nisan 2020, 15:20Merhaba, ben İbrahim İzmirde öğretmenim. Almanya’da annemin kuzeni yaşıyor. Onunla konuşurken hiç Almanya-da yaşamayı düşündün mü? Burada öğretmenlik yapmayı düşündün mü? dediğinde neden olmasın diye düşündüm ve araştır o zaman dedi. Gerekli şartları araştırırken tesadüfen bu siteyi buldum ve ilk yazınızı okudum. Dayanamadım bir saat sonra ikinci yazınızı derken üçüncü yazınızı sonra ertesi dördüncü yazınızı. Resmen bir ciddi anlamda yazılmış realist bir öykü okudum. Çok etkilendim. Yüreğinize sağlık. Ve kafamda o kadar çok soru var ki en basiti öğretmenlik yapmak için gerekli şartlar nelerdir. İlkini sizin sayenizde biliyorum artık C 1 2 düzeyinde Almanca. Araştırıyorum ama net bir sonuç elde edemiyorum. Cidden bir kırçılcım yaktınız Almanya’da yaşama düşüncesi biraz daha arttı. Bu konuda yardımcı olabilir misiniz? Orada öğretmen olmak için ne yapamamız gerekiyor? Özür dilerim sizi belki bu tarz sorularımla rahatsız ediyorum ama samimiyetiniz beni çok etkiledi ve sormam gerektiğini düşündüm. Çok teşekkür ederim. Mutlu bir yaşam sürmeniz dileğiyle.
Fatma Ölçücü
20 Nisan 2020, 00:02Merhaba, teşekkür ederim yazılarımı beğenmenize sevindim. Ne yazık ki kendi mesleğim haricindeki meslekleri bilmiyorum, ama bana da şunu yap şöyle bir yol izle diyen hiç olmamıştı. Yerinizde olsam Almanya’daki yakınınızdan Almanca kaynaklardan araştırma yapmasını isterdim, veya İngilizce’den Almanca’ya çeviri programları yardımıyla kendiniz de yapabilirsiniz. Resmi kaynak olmayan benim sitem gibi siteler sadece kendi deneyimlerini anlatır, sizin kendi yolunuzu kendiniz bulmanız gerekiyor. Kolay bir süreç değil, başaran kimse için de kolay olmadığından emin olabilirsiniz. O yüzden kafaya koyduysanız ciddi araştırma emeği harcamaya hazırlanmanızı tavsiye ederim. Kolaylıklar diliyorum.