2010 yılından beri çalışma hayatının içindeyim; ilk 5 yıldan fazlası İstanbul’da iki farklı şirkette çalıştım ve 2016 Subat’tan itibaren Münih’te çalışmaya başladım. Almanya’da iş hayatı nasıl, gittin memnun musun, Almanya’da neler iyi, Türkiye’de neleri özlüyorsun gibi çevremden sorular geliyor; o yüzden Almanya’da çalışmak ve Türkiye’de çalışmak arasındaki bana göre temel farkları ve hangisinde neleri daha iyi bulduğumu bu yazıda toparlamaya çalıştım.
Türkiye veya Almanya’daki şirketleri tek tek gezip incelemişliğim yoktur, dediğim gibi yalnızca kendi gördüklerim ve bildiklerimi kendi fikirlerimi katarak yazdım. Önce Almanya’nın daha iyi olduğunu düşündüğüm konularla başlıyorum.
ALMANYA BÜYÜKTÜR TÜRKİYE
1. Yıllık izin
Benim gibi gezmeyi seven ve Türkiye’deki yıllık izinlerin aşırı az olduğunu düşünenler için Almanya’da çalışmanın en iyi yanı yıllık izin konusu oluyor. Kendimden kıyaslarsam; Türkiye’de ilk yıl izin yoktu, yıl dolduğunda 14 gün hak ediyordum. Sonra diyelim ki yılı doldurmadan 11 ay sonra işten çıktım, haydi güle güle. Halbuki yılın bitmesini beklemeden o sürede de izin hak etmiş olmam lazımdı. İkinci şirketim ‘aylık kazanım’ mantığıyla bu konuda daha iyiydi ama sonuçta sadece 14 gün olması acı gerçeği aynı. Şirkette beş yılı doldurunca izin hakkı 21 ve on yılı doldurunca 26 güne çıkıyordu ama aynı şirkette bu kadar kalabilen kaç kişi oluyor emin değilim.
Bir de ‘cumartesi günlerinin sayılması’ kafası var ki çalışana yapılan en büyük haksızlık bence. Bir hafta izin alıyorsunuz, çalışıp para kazanırken 5 gündü ama izin harcarken 6 gün gitti, matematiğin şirinlikleri işte.
Resmi tatillere bakarsak yılda 15 gün civarı var, fena görünmüyor. Ama hafta sonuna gelip kaynayanlar sebebiyle 10 tatil gününü bile bulamıyoruz. Toplamda en iyi ihtimalle 14 + 10 = 24 günümüz oldu.
Şimdi Almanya’ya bakalım. Yıllık izinler şirket bazında değişmekle birlikte genelde 25 – 30 gün arasında oluyor, benim şu anki şirketimde 27 gün. Aylık kazanım mantığıyla girdiğiniz andan itibaren izin hak ediyorsunuz. Cumartesilerin sayılması saçmalığı ise yok.
Almanya’nın tamamındaki resmi tatillere ek olarak, bölge/eyalet bazında tatiller de olabiliyor. Münih’in bulunduğu Bavyera eyaleti bu konuda şanslı yerlerden ve hepsini toplayınca 13-14 gün civarı resmi tatil var. Ayrıca, bizdeki gibi “tatil 23 Nisan, artık şansına hangi güne denk gelirse” yerine “Haziran’ın ikinci perşembesi” gibi her durumda çalışma gününe denk gelip kaynama ihtimallerinin olmadığı tatiller fazlaca bulunuyor. 1 Ocak, 1 Mayıs gibi günü kesin olup hafta sonuna denk gelenler elbette var, ama mesela paskalya tatili her zaman cuma ve takip eden pazartesi. Sanki birisi özellikle 4 günlük tatil yaptıralım demiş gibi 🙂 Tek kötü olan, Kurban Bayramı gibi tamamı hafta içine geldiğinde 9 günlük tatil şeklinde ortalığı şenlendiren blok halinde tatillerin Almanya’da olmaması.
Sonuç olarak baktığımızda, Almanya’da yıllık iznin Türkiye’dekinin iki katı civarında olmasının yanı sıra daha fazla resmi tatil günü bulunuyor.
2. Euro ile kazanmak
Türk lirası gibi her an sallantıda olan ve sürekli yükselen döviz kurları nedeniyle durduğunuz yerde alım gücü olarak geriye gitmenize neden olabilecek bir para birimiyle maaş almak her zaman keyifli olmayabiliyor. Örneğin; ortalama 2000 Euro tutacak bir Avrupa gezisine gitmek istiyorsunuz ve bir bakıyorsunuz Euro 10 kuruş artmış. Hiç hesapta yokken durduk yere 200 TL fazla ödemiş oluyorsunuz. “2000 Euro verebilen adama 200 TL koymaz” diye düşünenler olabilir, ben bu fikre katılmıyorum. Burada bence önemli olan, yalnızca kullandığımız para biriminden dolayı ‘yok yere’ cebimizden bir anda fazladan para çıkıyor olması.
Euro ile maaş alınca ise böyle bir derdiniz yok, zaten enflasyonu olmayan bir ülkede yaşadığınız için Türk lirasının aksine paranız durduğu yerde ‘erimiyor’. Bu yüzden birikiminiz olunca değer kaybetmemesi için ev mi alsam yoksa altına mı yatırsam gibi panikler yaşamıyorsunuz.
Elbette “Burada 1 Lira alıyorsan orada 1 Euro alıyorsun” lafı çok büyük bir şehir efsanesi, böyle bir iş bulan bana da haber versin 🙂 Ama, gelirinizden küçük bir miktar biriktirebilirseniz, sonra mesela o miktarı Türk lirasına çevirip Türkiye’de harcadığınızda baya kazançlı çıkıyorsunuz. Yani “Euro ile kazanıp TL ile harcamak” olayını başarabilirseniz kralsınız. Ben yapmıyorum tabii, yapan arkadaşlar öyle söylüyor (tepki oluşmasın 🙂 )
3. Çalışma saatleri ve fazla mesai olmaması
Türkiye’de okul yıllarından itibaren çok büyük bir rekabete giriyoruz; dershane, test, sınav derken sürekli ‘rakiplerimizden’ daha fazla çalışmamız gerekiyor. Bu alışkanlığımız ve yaşama şeklimizi çalışma hayatına başladığımızda yanımıza alıp, çalışma arkadaşlarımızdan en az birisi fazla mesai yaptığında biz de kendimizi aynısını veya fazlasını yapmak zorunda hissediyoruz. Ya da çalıştığımız şirket zaten bu kafadaki insanları işe aldığı için başladığımız günden itibaren köle misali sürekli çalışmamızı bekliyor bizden. En azından benim için öyle olmuştu; ben biraz ‘işimi hayatımdaki en önemli noktaya koymayı’ reddetsem de çevremde yıllık izinlerini kullanmayan, kullanmak istediğinde izin verilmemesine ses çıkarmayan, her akşam 8’den önce ofisten çıkmayan, hafta sonları ofise gidip fazla mesai yapan, her konuya hakim olmak için 7/24 akıllı telefondan maillerini takip eden ve nerede olursa olsun bu maillere cevap yetiştiren bir sürü insan tanıyorum. Sizin de böyle bir hayatınız varsa adınıza üzüldüm, ama Türkiye şartları sizi (bizi) bu hale getirdiği için söylenecek bir şey yok.
Almanya’ya bakarsak, İsveç gibi “günde 6 saat çalışalım” seviyesine henüz gelmemiş olsalar bile istisnalar dışında fazla mesai gibi bir kavram yok. Örneğin benim çalıştığım şirkette esnek çalışma saatleri var, genel olarak herkes saat 10’a doğru geliyor ve 6 dedin mi şirkette kimse kalmıyor. Hatta cuma günleri insanlar 4 gibi yavaş yavaş kaçmaya başlıyorlar. Sonuçta, kart okutma ve kart saatlerine göre İnsan Kaynakları gibi bazı bölümler veya müdürünüz tarafından ‘bakalım ofiste en az 8 saat geçirmiş mi’ şeklinde bir kontrol edilme sistemi yok. Olan şirketler vardır bilmiyorum, ama her gün saat 5 civarı metrolar en kalabalık olduğuna ve süpermarket kasalarında kuyruklar oluşmaya başladığına göre fazla mesai yapanların pek fazla olduğunu sanmıyorum.
Fazla mesai yapmayıp çalıştığınız yerden 5 – 6 gibi çıkabilmenizin bence yaşam kalitesi açısından en önemli farkı, yapmak istediğiniz her şeyi hafta sonuna sıkıştırmak zorunda olmamanız. Çünkü, trafikte filan da vakit kaybetmediğiniz için hafta içi işten çıktığınızda hobilerinize vakit ayırmak, spor yapmak, sevgiliniz/eşinizle vakit geçirmek, arkadaşlarınızla buluşmak gibi bir çok şey için vaktiniz ve enerjiniz kalmış oluyor.
TÜRKİYE BÜYÜKTÜR ALMANYA
Peki Türkiye’de her şey mi kötü? Elbette hayır, şimdi madalyonun öteki tarafını çevirip Türkiye’deki iş hayatında daha iyi bulduğum şeylere bakalım. Tabii ben tercihimi Almanya’dan yana kullandığım için yukarıda anlattığım Almanya’nın daha iyi olduğu konular şimdi sayacağım Türkiye faydalarına göre bende daha ağır bastı.
1. Arkadaşlık ilişkileri
Son zamanlarda yükselen bir alan olan bilişim sektöründe çalıştığım için mi yoksa sadece öyle mi denk geldi bilmiyorum, Türkiye’deki her iki şirketimde de kendi yaşıtlarımla çalıştım ve bulunduğum bölümlerin yaş ortalaması hep 30’un altındaydı. Dolayısıyla öğle yemeğine birlikte gidecek, sıkılınca çaya çıkıp laflayacak, iş çıkışları ve hafta sonlarında birlikte bir şeyler yapacak iş arkadaşlarım oldu hep. Birlikte geyik döndürülen whatsapp grupları, gece dışarı çıkıp eğlenmeler gibi hiç de ‘profesyonel’ olmayan birçok şeyi birlikte yaptık. Münih’teki şirketimde ise, birlikte çalıştığım insanların yine bir kısmı genç olsa bile, “birlikte bir şeyler yapalım” durumu yok. Yılda bir iki kez birlikte yapılan etkinliklere ‘team building event’ deniyor, adından da anlaşılacağı üzere “biz birlikte çalışıyoruz ve birbirimizle iyi anlaşıyoruz” diye yapılan, tamamen iş hayatının sosyal gereksinimlerini yerine getirme amaçlı ve bazı yönetici kişiler tarafından ‘checklistte yapıldı olarak işaretlenmesi gereken’ yapmacık bir şey.
Kimsenin kimsede telefon numarası bile yok. İş telefonu verilen pozisyonlarda haberleşme anca iş telefonundan ve yalnızca gerekli durumlarda oluyor. Örneğin o gün işe geç kalacaksan yanında oturan kişiye SMS atıp durumu haber vermek gibi durumlar için. Seneler sonra ilk defa SMS yazmaya başladım valla Münih’e geldiğimden beri 🙂
Belki bir kültür, belki de herkesin farklı ülkelerden gelmesi nedeniyle arada dil bariyerinin olması buna sebep. Aslında bence ikisi birden. Ve insanların özel hayatları ile iş hayatlarını kesin çizgilerle ayırması da etkili, örneğin iş arkadaşınız size tatile gideceğini söylüyorsa ve boş bulunup “Aa kiminle?” derseniz hoş karşılanmaz, demeyin. Siz onun iş arkadaşısınız ve tatile kiminle gideceği gibi özel hayatı ile ilgili bir soruyu sormak haddiniz değil. Türkiye’de ise benim iş arkadaşlarım tarafından “Evlisin ve yalnız başına tatile mi gidiyorsun?” diye sorguya çekilmişliğim vardır. Yani sorup öğrenme kısmını geçip üstüne yargılamak bile normal bizde 🙂
Böyle yani. Sonuçta öğle yemekleri veya çay kahve molası yapılmak istenen zamanlar sıkıcı olabiliyor. Doğum günüm olduğunda herkes kutlu olsun diye benimle tokalaştığında olayın ciddiyetini anlamıştım, halbuki İstanbul’daki ofisimde olsam tüm arkadaşlarımla sarılıp kucaklaşırdım ve üstüne akşam birlikte kop-kopa çıkardık 🙁 Bu arada doğum gününde herkes kendi pastasını kendi alıyor; sürpriz gelen pasta, mum üfleme, dilek dileme filan yok. Ne şeker değil mi?
2. Öğle yemeğine para vermek
Benim Türkiye’deki ilk şirketimin yemekhanesi vardı, ikincide ise yemek kartına her ay belirli bir tutar yüklüyorlardı. Bildiğim kadarıyla Türkiye’deki genel mantık da bu yönde; öğle yemeği bir yan hak olarak görülüyor ve çalışanın paketi ‘ücret + yemek’ olarak düşünülüyor. Yemekhane yoksa, “Maaş bu kadar, yanına aylık şu kadar yemek ücreti veriyoruz” şeklinde her durumda sizin maaşınıza dokunmayıp yanında ekstradan gelen bir şey oluyor yani. Hatta servis veya ulaşım ücreti filan gibi yemeğe ek olarak ulaşım da sağlanıyor birçok şirkette.
Almanya’da ise (Avrupa ülkelerinde genel durum bu şekilde), “Maaşın bu, canın nereye isterse oraya harca” mantığı var. Ben büyük bir şirkette çalıştığım için nispeten şanslıyım ve şirketin anlaşmalı olduğu uygun fiyatlı bir kafeterya var, ama özellikle küçük şirketlerde çalışanlar için her gün dışarıda yemek yeme masrafı oluşuyor. Bu masraftan kurtulmak için evden yemek getirme olayı çok yaygın zaten, ama ben elbette her gün evde yemek pişirecek hamaratlık seviyesine ulaşamadığım için (hem de yalnızca kendi pişirebildiğim kısıtlı bir yemek çeşitliliğinde kalmamak için) her gün şirketin yanındaki kafeteryaya gidip para veriyorum. Türkiye’deyken her gün çorba, ana yemek, pilav-makarna, salata veya tatlı, içecek şeklinde full menü yaparken, Almanya’daki öğle yemeğimi yalnızca bir tabakla sınırlamak ve bunun için her gün 5 – 6 Euro vermek de pek hoşuma gitmiyor tabii. Toplu halde baktığımızda, ayda durduk yere 100 – 150 Euro öğle yemeğine vermiş oluyorum ve Türkiye’deki kadar iyi beslenmiş olmuyorum. Çorba, salata filan onlara her gün girsem zaten halimiz duman.
Ulaşım kartı içinse ayda 76 Euro ödüyorum, buna da şirket karışmıyor. Halbuki şirket şehrin biraz dışında ve Münih’te mesafeye göre ücret ödeme mantığı var; yani bu paranın bir kısmını yalnızca şirkete gidebilmek için ekstra ödüyorum. Ama dediğim gibi ‘bizi bağlamaz’ şeklinde bir bakış açısı var.
Euro ile maaş almak maddesinden sonra bunu okuyunca oh olsun dediyseniz teessüflerimi iletiyorum 🙂 İyiymiş az yeriz zayıflarız dediyseniz de çok iyi kalpli pozitif bir insansınız (kalp).
3. Her şeyin aşırı yavaş olması
Almanya’da iyi olan şeyler kısmında yıllık izin çok, fazla mesai yok gibi şeyler söyledim ve bu durumda kendiniz olduğunda her şey güzel. Bu durumu yaşayan kişiye ihtiyacınız olduğunda ise durumlar fena. Nasıl yani mi? 🙂
Diyelim siz yenisiniz ve insanlardan bir şeyler öğrenmeniz gerekiyor, veya benim işim analistlik gibi sürekli herkesle iletişim halinde olup bilgi toplamanız ve sonra bu bilgiyi kullanılabilir hale getirmeniz işinizin doğal gereği. Kısaca bir şekilde insanlarla bağlantıdasınız. Türkiye’de olsa nasıl olur, “Benim şunu acil öğrenmem gerekiyor yoksa bu işimi yapamam o zaman proje yetişmez” filan gibi sebep sonuç ilişkileri içinde gerekli insanlara gidersiniz ve o kişi size hemen yardımcı olur, gerekirse kendi kalan işlerini de sonra fazla mesaiye kalarak yine yapar. Zaten öyle yapmazsa müdüre şikayet edersiniz müdür ona öyle yaptırır. Sonuçta ‘show must go on’ misali yapılması gereken iş yapılır, kim bundan nasıl etkilenmiş hafta sonu mu fazladan çalışmış, tatilini mi iptal etmiş kimsenin umru olmaz.
Almanya’da öyle değil tabii, birinin size zaman ayırmasını istiyorsanız önce size uygun vakitlerini söylüyor. Ve toplantı daveti göndermenizi istiyor ki takviminde olsun, ona göre kendisi de diğer işlerini planlayabilsin veya benzer taleple gelen başkaları da varsa hepsiyle uğraşmaktan kendisinin mesai saati bitmesin. Öyle olunca siz o almanız gereken bilgileri bir türlü ‘anında’ alamıyorsunuz ve hep bir süreç giriyor araya. Hele cumaları öğleden sonra kimseye işiniz düşmesin, “Birazdan çıkacağım, haftaya tekrar konuşuruz” şeklinde reddediliyorsunuz 🙂
Özellikle Ağustos ayı benim için baya şaşırtıcı olmuştu, resmen şirkette kimse yoktu ve işler durdu. Benim Türkiye’deki şirketlerimden gördüğüm, aynı işi yapan birden fazla kişi varsa hepsi aynı anda tatile çıkamazdı. Çünkü o işi yapan biri lazım olunca en az bir tanesi ofiste olmalı ki işe devam edilebilsin ve hiçbir şey yavaşlamasın. Ama yok, Münih’te Ağustos ayı boyunca herkes aynı anda tatile çıktı ve ben, yapmam gereken bütün işlerde bir noktada tıkanınca Ağustos ayının bitip insanların dönmesini bekledim. Blok halinde izin kullanılmasına da bir şey demedikleri için “Şu kişiye ihtiyacım var, ne zaman tatilden gelecek” diye sorduğumda “6 hafta sonra” şeklinde cevap aldığım oldu.
Her şeyin böyle yavaş işlemesine şimdilik kötü diyorum ama sanırım yalnızca Türk genlerimden dolayı böyle düşünüyorum. Bir süre sonra Türkiye alışkanlıklarından kurtulabilirsem, eminim buradaki diğer insanlar gibi olayı normal karşılayıp “E tabii öyle olacak, ne var bunda” diyebileceğim 🙂
Yazım hakkındaki düşüncelerinizi ve kendi fikirlerinizi yorumlar kısmına ekleyebilirsiniz.
Almanya hakkında bilgiler ve Almanya’da yaşam ile ilgili yazılarım devam edecek, haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz.
Facebook: Hayat ve Seyahat
Instagram: hayatveseyahat
Twitter: hayatveseyahat
Ali Sancak
06 Kasım 2016, 23:09Yazinizi cok guzel. Asagi yukari yazdiginiz farklar dogru. Bu farklarin olusmasinda yine ulke ve kulturler arasi fark oldugunu dusunuorum.
Ilk olarak Almanya Avusturya gibi ulkelerde work ethics cok onemli. Turkiye’de ise grme kriterlerin ne kadar ahbab cavus iliskisi oldugu daha dogrusu nepotizm dahil ne kadar ise girislerde en basta ne kadar anti-ethic durumlar oldugunu bastan gormek lazim. Yani zaten en bastan yanlis kurgulanan bir is ortaminda bunun devaminda gelen tatiller, yan haklar, sosyal guvenlik vb konulardaki mantiksizlar da kendiliginden geliyor. Turkiye’de insanlarin % 90 torpil ya da referans ile alindigi ortamda sorsaniz kimse torpil ya da referans ile girdigini soylemez. Bu oranin Almanya ve Avusturya’da bu kadar olmadigini sanirim herkes tahmin ediyordur.
Benzer sekilde is ortamlarinda Turkiye’de samimiyet gibi gorunen halbuki buyuk cogunluk sahte duygularla bezenmis tiyatrovari bir ortam oldugunu dusunuyorum. Bence bu durum zaten ise torpille ya da referansla girmis %90’nin kendi arasndaki eglencesinden baska bir sey olmayan bir durum. Bu samimiyet durumlarinin Almanya ya da Avusturya gibi ulkelerde kalmamasinin sebebi de gecmisten gelen kotu tecrubelerin ve kulturunn sonucudur. Zamaninda is yerinde sizle samimi gorunen kisilerin is yerinde rekabet kavramiyla yuzlesilince bu saminmiyet anlarinda elde edlen mahrem bilgilerin nasil aleyhinize kullandildigini gordukten sonra herkesle resmi olunmasi dersini aciyla ogreniyoruz. O guzel ve neseli gecen yillardan sonra bir bakmissiniz aslinda o anlar bir tiyatroymus. Alman is toplumu buna onlemnini en bastan onlemini aliyor. Is hayati ile ozel hayat arasindan keskin bir ayrim yaratilarak Is hayatinda rekabette kullanilacak kozlar sadece is hayatindaki bilgilerle sinaniyor dogal olarak.
Tabi yukarda is hayatinin detaylari konusuyoruz. Almanya’da Egitim sistemindeki huniden yukari bir cok kisi elenip geliyor oncelikle. Turkiye’de bu huni sadece OSS ve OYS gibi sinavlarda bir nebze var. Bunun disinda bu huni akademik hayat disinda islemiyor. Universiteden is yasamanina girdikten sonra Almanya ya da Avusturya da az Turkiye gibi yerlerdeyse siklikla rastlanan nepotizm torpil referans gibi uygulamalar bir bakmisiz asil huni olmus. Isterseniz Turkiye OYS birincisi olun yaninizda ilk 10000 de olmayan bir adamla beraber calisiyorsunuz. Hem de ayni statude. Bu durumunn yol actigi facialar ve kirilmalar basli basina bir konu.
Almanya’daki is hayatinizda basarilar umarim Almnanya ve Turkiye arasindaki is ortamlari farklarda her 2 ulkenin toplum egitim is hayati duzenindeki bir cok farkin yol actigini kendi acimdan yorum katabilmisimdir.
Fatma Olcucu
06 Kasım 2016, 23:23Değerli fikirleriniz ve katkınız için teşekkürler..
Tahsin Deniz ARPACI
04 Aralık 2016, 19:41Yazınızı okudum beğendim. Ellerinize sağlık. İki ülkedeki çalışma hayatlarını karşılaştırmışsınız. bence belki de en iyisi öğrenci kalmak.
Fatma Olcucu
04 Aralık 2016, 21:43Teşekkür ederim, sizinki de farklı bir bakış açısı tabii 🙂
mehmet
24 Ağustos 2017, 18:35ben almanya da tasınmak ve calısmak ıstıyorum ama olmuyor
Nurettin
04 Aralık 2017, 17:04merhabalar, Çok güzel anlatmışssınız gerçekten keyifle okudum
Farklı kültürlerde yönetim adlı bir bölüm dersi alıyorum ve konum tamda sizin açıkladığınız olgular.Sizden araştırdıkklarımı pekiştirmek açısından çok ufak yardım isteyebilir miyim
nurettinyeler1995@gmail.com
bana lütfen ulaşır mısınız ?
Sevgiler…
Milât
09 Mart 2018, 06:36Sri Lanka üzerine Google üzerinden yaptığım bir araştırmadan sonra şimdi buradayım. Güzel yazınız için teşekkürler 🙂 Açıkçası çalışma ortamındaki bize has, bazen ‘yargılayacak’ kadar aşırıya kaçan yakınlıktansa Almanların saygı duyan soğukluğunu tercih ederim. Çünkü bizim iş hayatımızda kurduğumuz yakınlık daha çok dedikodu ve ‘ayağını kaydırmak’ dedikleri kötü niyet için de sık sık kullanılıyor.
Fatma Olcucu
09 Mart 2018, 14:02Haklisiniz ben de “az samimiyet olsun ama gercek olsun” taraftariyim. Sri Lanka’dan baslayip bu yaziya kadar gelmeniz de ayrica guzel olmus 🙂
Gulnur
25 Haziran 2018, 21:28Merhaba,
Güzel bir yazı ellerinize sağlık😊
bir de annelik izini hakkında yazmanızı tavsiye ederim. İlk iş yerimde birine telefon ettim işim hakkında soru sormak için çalışma arkadaşı açtı telefonu, annelik izninde dedi, ne zaman ulaşabilirim dedim, 2 yıl sonra dedi 😂 Not: proje süresi iki yıldı 😂
Burda da tanıdık sayesinde işe girme var. Hatta bir çok insanın hallerini süsleyen bazı büyük şirketlerde babanız yada bir akrabanız olması gerekiyor ki şirket sizi işe alsın . Almanlar arasında Vitamin B deniyor.
Sevgiler
Fatma Olcucu
26 Haziran 2018, 08:59Merhaba, tesekkur ederim. Cocuk konulariyla ilgili cok soru geliyor ama henuz tecrube etmedigim icin detayli bilgi veremem tabii. Ama 2 yil olayini ben de duymustum 🙂
Emrah
13 Eylül 2018, 07:492 yıl olayını detayını öğrenip konu hakkında bir yazı yazsanız okuması keyifli olabilir. Bu arada kişisel bir soru da sormak isterim çocuğunuz var mı? 🙂
Fatma Olcucu
13 Eylül 2018, 09:09Hayir yok.
kutluay
12 Ağustos 2018, 10:25Ulaşım fişlerini atma. Yıl sonu vergi iadesi alırsın.
Emrah
13 Eylül 2018, 07:47Güzel bir yazı, çok beğendim. “Doğum günü” olayı çok hoştu. 🙂
Tebrik ve teşekkürler!
Fatma Olcucu
13 Eylül 2018, 09:08Rica ederim, dogum gunu olayi biraz garip evet 🙂
Burak Bostancı
14 Ekim 2018, 14:51Fatma selamlar, benim merak ettiğim konu almaya ya aile birleşimi ile geleceğim. Türkiye de ise Coca-Cola da satış yöneticisi olarak çalışıyorum 2 senelik Coca-Cola içecek şirketi deneyimim var. Almanya’da bir Türk olarak satış ve pazarlama alanlarında iş bulma konusunda zorluk yaşar mıyım? Sonuçta bu alanlar it yazılım gibi değil. Bu konu çok düşündürüyor ve Almanca kaynak tabiki anlamıyorum danışacak kimse de yok. Gidipte geri gelmek istemiyorum sonradan. Bu arada gitmeden önce 6 ay hardcore Almanca diline çalışacağım.
Fatma Olcucu
15 Ekim 2018, 11:53Merhaba, esimle ayni durumdasiniz. Kendisi cok ugrasip sonunda buldu ama hicbir seyin garantisi yok. Cok iyi Almanca ogrenmeli ve her kapiyi zorlamalisiniz.
Esra
28 Şubat 2019, 08:09Merhabalar,
Yazınız için tesekkurler.
Avrupa’dan bir cok ülkeden firmalar ile çalışıyoruz. Almanya’dan da 7-8 firma ilé. İzin konuları, diğer kişilerin izinli olan kişinin işini yapmamaları, aciliyete özel herhangi bir işe öncelik tanimamalari, o gün için kafalarindaki is siralamalarinin dışına çıkmamaları gibi magduriyetler yaşadım yaşıyorum . Ama 4-5 firmadan farklı arkadaşlarım var. Hepsiyle işle beraber özel muhabbetler de dönüyor. Kendileri, cocuklari,tatilde gittikleri gidecekleri yerler, akşam bulusulacak erkek arkadaş adayları, hayata dair genel şeyler ( ben sormadan da)ve suan ben de bir yandan Almanca öğrendiğim için bana yardımcı olmaya çalışıyorlar. Tavsiyelerde bulunuyorlar. Bayagi samimi yaklaşımda bulunuyorlar. Bilmiyorum belki dediginiz gibi ofiste bir iletişim olmadigindan☺
Fatma Olcucu
03 Mart 2019, 22:38Herkesin tecrübeleri farklı olabilir tabii, sizinkileri paylaştığınız için teşekkürler 🙂
Demir
30 Mayıs 2019, 14:01Merhabalar,
bende Floransa icin bilgi almak isterken kendimi burda buldum. Misafir isci olarak Avusturya’ya yerlesmis bir ailenin 3. Jenerasyondan üyesi olarak yaziniz ilgimi cekti. Yazdiklarinizdan benim ilgimi ceken Türkiye’deki durumun nasil oldugu. Türkiye’deki akarabalarimla ister istemez bu konu hep gündem oluyor. Karsilastirmalar yapiliyor. Bu yazdiklariniz hosuma gitti. Cünkü burdaki insanlar Türkiye’ye gittikleri zaman Avrupadan dert yaniyorlar. Burdaki kosullari kötülüyorlar. Türkiye’dekilerde ülkemiz hakkinda veryansinda bulunuyorlar. Objektif olarak baktigimiz zaman her iki tarafinda eksileri ve artilari var. Ben kendi adima konusmam gerekirse özellikle burda isten cikis insanlarin evlerine cekilmeleri yerine Istanbulda civil civil heryerde insan kaynayan sokaklarini görmek isterdim.
Fatma Olcucu
30 Mayıs 2019, 17:12Dediğiniz gibi her yerin artı ve eksileri var ben her ikisini birden göstermeye çalıştım. Çevrenizdeki insanlar Avusturya’dan o kadar memnun değillerse Türkiye’ye dönseler keşke, hem Türkiye harika deyip hem de asla oraya dönmemek biraz garip sanki 😉
Ayşegül
31 Temmuz 2019, 18:16Merhaba ben Türkiyede eczacılık bölümü öğrencisiyim. Almanyada eczacı olanların maddi durumlarını, özellikle ilaç firmalarında çalışanların durumu,öğrenebilir miyim bu konuda bilginiz varsa?
Seyma
14 Ağustos 2019, 23:40Merhaba,size sorum biraz farklı olacak.Alman bı firmanın Türkiye deki sirketinde çalışıyordu eşim ve bı rahatsızlık geçirdi.Bu durumu Almanya daki yöneticilere nasıl anlatabiliriz acaba? Dava açtık ama bürokrasiye takıldık malesef.
Fatma Olcucu
20 Ağustos 2019, 08:16Bilmiyorum maalesef.
Ahmet unal
24 Ekim 2019, 01:11Merhaba size orada yaşamak hakkında birseyler sormak istiyorum mailleşebilir miyiz acaba rica etsem çok memnun olurum , kafami kurcalayan şeyleri tartişmak isterim.
Fatma Olcucu
24 Ekim 2019, 07:38Tahmin edersiniz ki herkesin kafasini kurcalayan sorulari tek tek tartisacak bir vaktim maalesef yok.
idris kaplan
28 Aralık 2019, 23:59mutis tesbitleriniz var cok sicak kanli birine benziyorsunuz bukadar bilgi verdiniz tesekurler basarilar dilerim
Yusuf
25 Mart 2020, 08:06Muhtesemsiniz elinize kolunuza emeginize saglik.ben de almanya ya gelmek istiyorum yazilimci olarak gelmek mi mantikli saglikci olarak mi bilgi verirseniz cok mutlu olurum.kendinize iyi bakin.esen kalin.youtube kanaliniz veya mailinizi yazarsaniz cok mutlu olurum.
Fatma Ölçücü
25 Mart 2020, 15:32Soruyu o kadar garip sormussunuz ki lise ogrencisi olup almanya’ya kolay gelmek icin hangi meslegi seceyim diye sormaniz disinda bir anlam cikaramadim. Tek kriteriniz buysa yazilimci olun. Youtube kanalimin linki ve mailim sitede her yerde yaziyor ama tekrar yazalim; Youtube: hayatveseyahat, mail: hayatveseyahat@gmail.com
veysel turan
17 Temmuz 2020, 10:30MERHABALAR BEN AİLE BİRLLEŞİMİ İÇİN ALMANYAYA GELCEGİM A1 DÜZEYİNDE DİLİM VAR PROGRAMCIYIM MEZUN OLDUGUM ÜNİVERSİTEDEN ULUSLAR ARASI GEÇERLİLİĞİM VAR İŞ İMKANI VE İŞ NASIL BULABİLİRİM NERELERDE ÇALIŞABİLİRİM ORADA TEŞEKKÜRLER
Fatma Ölçücü
17 Temmuz 2020, 12:33İş ve kariyer başlığı altında bu konuları anlatıyoruz. https://hayatveseyahat.com/yurt-disinda-yasamak/is-kariyer/
İlhan Palabıyık
27 Mart 2021, 10:10Merhaba bilgilendirici ve yol gösterici bu paylaşımınız için teşekkür ederim.