Geride bıraktığımız 2019 yılında benim için kariyer değişiklikleri ön plandaydı, çünkü 9 seneye yakın süredir çalıştığım alandan bambaşka bir alana geçiş yapmaya karar vermiştim ve Almanca konuşulan bir yerde çalışmaya başlayacaktım (Almanya’daki önceki işim İngilizceydi). Hal böyle olunca her boş vaktimde gezmek için fırsat kollamadım ve odağım başka konulardaydı, ama özellikle ilk defa ayak basacağım yepyeni iki uzak coğrafya ile senenin hakkını verdim bence.
Bakalım neler yapmışım.
- 7 kez tatil (en az bir gece konaklamalı)
- Toplam 15 ülke, 6 yeni ülke (diğerleri önceden gittiğim ülkeler)
- 26 gün yıllık izin
- 51 gece konaklama (40 gece otelde, 3 gece ailemin yanında, 4 gece otobüste, 4 gece uçakta)
Önceki senelerde olduğu gibi bu yıl yine İstanbul’da ailemin yanında geçirdiğim süreleri bu hesaba katmadım, yılda ortalama 6 kez İstanbul’a geliyorum. Önceki senelerde genelde hafta sonu için gelirken 2019 yılında daha uzun süreler kaldım İstanbul’da, toplamda 25 güne yakın süre geçirmişimdir sanırım 🙂
Şimdi de her ay nerelere gidip neler yapmışım onları görelim.
OCAK – ŞUBAT
Önceki işimden yeni iş bulmadan istifa edince, sonradan bulduğum iş için Mart ayında başlayacak şekilde anlaşmış ve böylece 2 ay boşta takılacak süre yaratmıştım kendime. Önce İstanbul’a 10 günlüğüne gelip ailemle vakit geçirdim, Almanya’ya taşındığımdan beri İstanbul’da bu kadar uzun kalmamıştım. Arkadaşlarımla görüştüm ve iş saatleri olduğu için nispeten boş olan İstanbul’da gezindim durdum 🙂
Gerçi geldiğim günden beri sesim kısıktı ve başım ağrıyordu, 10 gün boyunca geçmedi. Normalde her ikisi de bana hiç olmadığı için Almanya’ya döner dönmez doktora gittim ve sinüslerimin iltihaplandığını öğrendim. İki gün sonra da tatile çıkacaktım ama uçaktaki basınç değişimleri nedeniyle doktor “Ben olsam gitmezdim” deyince ne yapacağımı şaşırdım, zaten İstanbul uçağı gidiş dönüşlerinde de başım çatlayacak gibi olmuştu.
Yine de Türk’e bir şey olmaz diyerek eşyalarımızı toplayıp yılın ilk gezisi Arjantin ve Brezilya için havaalanına yola çıktık. Checkin kontuarına gelince öğrendik ki ben gidiş uçağını 29 Ocak yerine 29 Aralık’a almışım ve hiç fark etmemişiz, yani bizim uçak bir ay önce gitmiş. Gidişe binmeyince dönüş uçağı da yandığı için bizim bilet filan yokmuş artık..
Aksilikler peşimizi neden bırakmıyor diye son derece üzgün bir halde eşimle kös kös eve döndük ve gitsek mi kalsak mı ikilemini yaşadık. Sonunda hayallerimizin paradan daha önemli olduğuna karar verdik ve Arjantin ile Brezilya hayallerimizi gerçekleştirebilmek için bir sonraki güne yeniden bilet aldık (ben nasılsa beceremiyorum diye bu sefer eşim aldı tabii 🙂 )
İyi ki de öyle yapmışız; 3 gece Buenos Aires, 1 gece Iguazu Şelaleleri’nin Arjantin tarafı, 1 gece Brezilya tarafı ve 3 gece Rio de Janeiro olmak üzere yılın ilk tatilini gerçekleştirmeyi başardık. Yanlış bilet sorunuyla 1 gün kaybetmesek Uruguay’a da gitmeyi düşünüyorduk, onu başka zamana ertelemiş olduk ne yapalım. Neyse ki Buenos Aires’te takipçim sevgili Nihan bizi ağırlayacağı için bir de otelden ekstra kayıp yaşamamış olduk.
Aşağıdaki videoyu havaalanındaki ‘o anlarda’ çektik, böyle bir durumda bile gülücükler saçtığımız için özellikle eşim çok alkış aldı 🙂
Arjantin’de aşırı yumuşak olduğu için ‘kaşıkla’ kesilerek servis edilen en güzel bifteklerden yedik, tango gösterisi izlerken ‘Hemen biz de başlamalıyız’ diye gaza geldik, Buenos Aires’in rengarenk sokaklarında kaybolduk..
Iguasu Şelaleleri’nin hem Arjantin hem Brezilya tarafını gezerek doğanın ne kadar muhteşem olduğuna bir kere daha tanıklık ettik, şelalelerin altından kahkahalarla geçerek ıslandık..
Rio de Janeiro’da dünyanın en güzel plajları Copacabana ve iPanema’da güneşlendik, altın kumlu sahillerden denize girdik, güzel Brezilya kızlarını, geleceğin meşhur Brezilyalı futbolcu adaylarını gördük. Dünyanın yeni yedi harikasından biri olan Kurtarıcı İsa Heykeli’nin olduğu yere çıkıp heykelin heybetiyle büyülendik, samba ve capoeira gibi Brezilya danslarının yapıldığı cıvıl cıvıl şovları ağzımız açık izledik..
Yanlış bileti aldığım zaman tam da eski işimde sabrımın taştığı, ama yeni iş de bulmadığım için “Daha tahammül edebilir miyim yoksa istifa etmeli miyim” ikilemini yaşadığım dönemdi, yabancı bir ülkedeyken böyle kararlar daha da zor olabiliyor. Yanlış bilet ve yanan paramız haricinde benim kafamın ‘yanlış bilet alacak kadar dolu’ olmasına daha çok üzülmüştük eşimle. Bu süreci Almanya’daki İşimden Yeni İş Bulmadan Neden İstifa Ettim? Şimdi Ne Olacak? yazımda anlattım.
Hayatında hiç boş durmayıp ya okumuş ya çalışmış (hatta çoğunda ikisini birden yapmış) biri olarak 2 ay işe gitmemek bana çok değişik geldi, özellikle çalışan kişiler bunun nasıl büyük bir hayal olduğunu tahmin edebiliyorlardır. Bu süreçte neler yaptığımı Almanya’da Geçici İşsizlik Keyfi: Çalışmadığım İki Ay Nasıl Geçti? yazımda anlattım.
MART
Tatilden dönünce benim yeni işime yürüme mesafesinde olan yeni evimize taşındık, benim toplamda 3 ve eşimle birlikte 2 yıldır yaşadığım stüdyo daireden sonra odaları filan olan bir eve taşınmak ikimize de son derece lüks geldi 🙂 Bulaşık makinesi bile vardı, woooow..
1 Mart itibarıyla yeni işime başladığım için bu ay gezmesiz oldu. Hem sektör değiştirmek, hem de yabancılarla İngilizce konuşulan bir işten Almanlarla Almanca çalışılan bir işe geçmek aynı anda birlikte gelen çok büyük değişiklikler oldu. Hiç bilmediğim bir alanda, herkesin ana diliyken benim ‘eh işte’ olan bir dilde kendimi kanıtlamam gerekiyordu..
NİSAN
Paskalya tatili Nisan’ın ikinci yarısına gelince kara kış geçmiş ve etraf çiçeklenmeye başlamıştı, biz de arabayla civarlarda bir yerlere gidelim dedik. Zaten Paskalya’da uçak biletleri son derece pahalı olduğundan uçaksız bir tatil tercih etmek bütçe açısından çok daha mantıklı oluyordu.
Tam da bahar ruhuna uygun şekilde içinde doğal güzelliklerin olduğu bir rota seçip Hallstatt – Bled Gölü – Ljubljana – Trieste şeklinde planımızı yaptık. Yani 3 günde 3 ülke hedefiyle yola çıktık 🙂
Hallstatt’a 3 sene önce gitmiştik, masalsı görünümü karşısında yeniden büyülendik. Bled Gölü ve Ljubljana’ya ben 10 sene önce Viyana’da Erasmus yaparken Slovenyalı yerli arkadaşlarımla gitmiştim hatırladığımdan daha keyifliydi ikisi de. Slovenya gibi anı sanı hiçbir yerde geçmeyen küçücük bir ülkenin bu kadar güzellikle çevrili olması bence oldukça şaşırtıcı.
Trieste ise İtalya’nın tatlı bir liman şehri. Mutlaka gidin diyemem ama bizim gibi yolunuzun üzerindeyse uğrayın, biz sevdik. Sonuçta İtalya olunca havası, suyu, yemekleri, gelatoları(!) bile yetiyor 🙂 (gelato = dondurma)
Avusturya ve Slovenya’yı kapsayan Salzburg – Hallstatt – Bled Gölü – Ljubljana gezisini nasıl organize edebileceğinizi tüm detaylarıyla AVUSTURYA – SLOVENYA GEZİSİ (HALLSTATT – BLED) NASIL PLANLANIR? yazımda anlattım, Avrupa’nın merkezindeki böyle harika yerleri kaçırmamak için mutlaka okuyun.
HAZİRAN
Mayıs ayını boş geçince Haziran’da bir şeyler yapmak lazımdı, geçen seferki ‘road trip’ şeklindeki gezimizin tadı damağımızda kalınca benzerini yapalım dedik. Ama bu sefer eşimin izlemek istediği bir tenis turnuvası vardı ve rota ile zaman planında onu da dikkate almamız gerekiyordu.
Yine az zamanda büyük işler başarmayı planlayarak 3 gece 4 günlük gezimiz için güzel bir Almanya rotası çizdik. Heidelberg – Mosel Nehri, Cochem ve Eltz Kalesi – Köln – Dortmund – Frankfurt olarak planımızı yaptık, ben Dortmund’u gezerken eşim tenis turnuvasında Roger Federer’i izleyip geri gelecekti (biletler pahalı olduğu ve tenis benim ilgimi çekmediği için durduk yere bana bilet almayalım onun yerine ben şehir gezeyim dedim).
Heidelberg, Mosel Nehri, Cochem ve Eltz Kalesi Almanya’nın Romantik Yol rotası ile benzer şekilde şirin evler, kasabalar ve göllerle çevrili çok hoş yerler, özellikle bu tür rotaları sevenler planlarına eklemeli. Köln’e de ben daha önce gitmemiştim özellikle meşhur Köln Katedrali’ni görmek için yolumuzu oradan da geçecek şekilde değiştirdik.
Dortmund’da –kimse kusura bakmazsa- güzel olan pek bir şey bulamadım, Almanya’ya yaşamaya geldikten sonra sıkıntıdan ve yalnızlıktan bunalıp geri dönmek isteyenlerin ne hissettiklerini ilk defa biraz anladım, ben de maazallah Dortmund’a filan gelsem öyle olurdum herhalde. Borussia Dortmund futbol takımı var başka da bir şey yok.
Neyse ki eşimin tenis maçına gittiği arada instagram’dan bir takipçim yazdı da onunla buluştuk, yoksa ben bir cafede oturup zaman geçsin diye beklerdim (Dortmund turizm bürosundan kınama filan gelmese bari :P). Bu arada bu gezim boyunca Almanya’dan ne kadar çok kişinin beni takip ettiğini mutlulukla gördüm, Dortmund’a ek olarak Heidelberg’te de bir takipçimle buluştuk ve tüm seyahat boyunca ‘buraya da geliyor musunuz’ veya ‘aa gelmişsiniz ben kaçırdım’ mesajlarını yağdırdınız çok teşekkürler 🙂
Son durağımız Frankfurt’tu, ben Münih’e taşınmadan önce Frankfurt’taki bir iş için son iki kişiye kalıp sonra işi kaçırmıştım (diğer kişiyi almışlardı). Her işte bir hayır vardır derler ya, Frankfurt fena değil ama Münih bence çok daha güzel.
Eşim Frankfurt’a ilk defa geldiği için merkezi yerlerini gezdik ve iş görüşmesi için 4 sene önce Temmuz ayında geldiğim gibi Frankfurt yine pırıl pırıl bir havayla en cici yönünü gösterdi bize, sevdik kendisini.
TEMMUZ
Yeni işimde biraz kendimi göstermeye başladım, hatta Google’ın düzenlediği bir workshop için şirket beni Berlin’e göndermek istedi. Baktım workshop Perşembe günüymüş, o zaman Cuma günü Berlin’in cafelerinde biraz çalışayım, hafta sonu da keyfime göre takılırım dedim.
Hem Google’ın davetlisi olarak ağırlanmak çok güzel bir duyguydu, hem de Berlin öyle boş boş takılıp yiyip içmek için harika bir şehir. Ayrıca yine iki takipçimle buluştum, birlikte dondurmalar yiyip tatlı sohbetler ettik.
Gezmedim diye düşünmeyin tabii, önceden gördüğüm birçok yeri de tekrar gezdim. Hepsini BERLİN’DE ÜCRETSİZ GEZİLECEK YERLER yazımda toparladım, tek kuruş harcamadan harika yerler gezmek kadar güzeli var mı? 🙂
Artık yaz aylarına girdiğimize göre ayda tek bir tatil yetmez diye düşünüp bir hafta sonra soluğu İstanbul’da aldım. Biraz ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirdikten sonra kardeşimle birlikte otobüsle Karadeniz turu için yola koyulduk.
Samsun Bandırma, Ordu Boztepe, Trabzon Uzungöl ve Atatürk Köşkü, Rize Çamlıhemşin ve Ayder’e ek olarak Batum’a da gittiğimiz kapsamlı bir tur programımız vardı. 1 gecesi otobüste ve 3 gece konaklamalı Karadeniz turunda Gürcistan da yılın Arjantin ve Brezilya’dan sonraki üçüncü yeni ülkesi oldu.
Karadeniz’e hep gitmek istemiştim; ülkemizde böyle güzel ve yeşil yerlerin olduğunu gördüğüme çok sevinirken bazı yerlerin kıymetini ne yazık ki bilemediğimizi görüp (örneğin doğası bozulan Uzungöl) üzüldüm.
Karadeniz turunun yorgunluğunu atmaya fırsat bulamadan yine kardeşimle bu sefer Bodrum’a gittik. Eşim de zaten oradaydı ve ailesi Bodrum’da yaşadığından Türkiye’deki yaz tatilimizi son 3 yıldır aile yanında hem tatil hem aile ziyareti olarak geçiriyoruz. 3 gece de Bodrum’da deniz güneş tatili olarak takıldık böylece.
AĞUSTOS
Geçen sene başladığım otobüsle Avrupa turlarına bu yıl yine Haydi Avrupa’ya ile devam ettim ve Nürnberg’te yol üstünden beni alacakları şekilde tur programına dahil oldum.
İlk durağımız Köln’dü, Köln Katedrali’ni 2 ay arayla 2 kez görmeyi böylece başarmış oldum 🙂 Almanya’dan sonra Belçika’ya giriş yapıp Brugge’ü gezdik. Brugge’e 3 sene önce Mayıs ayında gitmiştim ama hava şansımıza çok soğuktu ve ben hastaydım, o yüzden daha iyi şartlarda tekrar gelebilmeyi çok istemiştim. Bunu gerçekleştirebildiğime çok sevindim ve Brugge’ün birbirinden güzel evleri ve kanalları arasında keyifle gezdim.
Hollanda’da Giethoorn, Zaanse Schans ve Amsterdam’ı gezdik; Zaanse Schans’a daha önce eşimle gitmiştik ve Amsterdam’a zaten kaç kez geldim bilmiyorum (4 olabilir), ama Giethoorn’u gerçekten çoook merak ediyordum. Söylendiği kadar masalsı bir yermiş, yollar uzak filan diye üşenmeyip gitmek lazım bence.
Paris’e de yine Belçika’yla benzer şekilde en son 3 yıl önce gelmiştim, daha önce gezmeye fırsat bulamadığım bazı yerlerini gezdim (örneğin Galeries Lafayette) ama daha çok Eyfel Kulesi manzarasıyla şarap keyfi yapmak gibi şehrin ve güzel havanın tadını çıkardım.
Özellikle Paris’e ilk kez gidecek olanlar için mutlaka görülmesi gereken her yeri PARİS GEZİLECEK YERLER yazısında rotalı halde anlattım, okumayanlar Paris’in büyüklüğü ve metro hatlarının karman çormanlığı karşısında kafa karışıklıkları ve zaman kayıpları yaşarlar benden söylemesi 😉
Paris’ten sonra Barselona’ya vardık ve otobüsle Avrupa turunun benim katıldığım kısmının son durağı Barcelona’ydı. Üçüncü gelişim olan şehirde yine tapaslı sangrialı çok keyifli vakit geçirdim ve akşam tura katılan arkadaşlarla Barceloneta sahilinde sohbet edip içeceklerimizi yudumlarken denize ayaklarımızı uzatmanın tadını çıkardık.
Turun benim katıldığım Köln’den Barcelona’ya kadar olan bölümünün 3 gecesi otobüste ve 3 gecesi otel konaklamalı geçti.
Barselona’dan uçakla Porto’ya geçtim ve eşim de Münih’ten gelince senelerdir ertelediğimiz Portekiz tatilini nihayet başlatabilmiş olduk. 3 gece Porto ve 2 gece Lizbon’da kalacak şekilde organize ettiğimiz tatili çok sevdik ve Portekiz’i sevme konusunda yalnız olmadığımı instagram paylaşımlarıma gelen yorumlardan görmüş oldum. Akdeniz ülkelerinin havasını, suyunu, yemeğini, insanını sevenler kaçırmamalı bence.
EYLÜL
Temmuz – Ağustos ayları yoğun geçince ve Ekim ayındaki gezimiz için de hazırlıklar tam gaz devam edince Eylül’de mola vermeye karar verdik. Zaten Münih’te yaşayınca Eylül ayının pek sakin geçme ihtimali olmuyor, çünkü Oktoberfest var 🙂
EKİM
Oktoberfest’te takılma kısmı keyifli olduğu halde Eylül ayının keyifsiz bir kısmı da vardı; aşı olmak. Instagram’dan paylaşınca Hindistan’a gideceğimi düşünenler oldu ama hedefimiz Afrika’ydı.
Türkiye’de daha az aşı yapıldığına dair bilgiler gelse de biz Almanya çıkışlı olduğumuzdan Almanya’nın şart koştuğu Hepatit A, tetanoz, menenjit filan gibi ‘birazcık’ riskli olan hastalıklara karşı bile aşı olduk ve olduğumuz dörder aşının hepsi acayip ağrı yaptı.
Sıkıntılı kısımları atlattıktan sonra nihayet seyahat günümüz geldi ve ilk durağımız olan Kenya’ya yola çıktık. Afrika kıtasına nihayet ayak basabilmek benim için büyük mutluluktu.
Kenya’da 2 gece Nairobi ve 2 gece Masai Mara’ya yakın kamp yerinde konakladık, Big Five denilen ve safari sırasında herkesin görmeyi amaçladığı hayvanları görmeyi başardık. Belgesellerde izlediğimiz av – avcı düzeninin gerçekten var olduğunu gördük. Günün belli saati elektrik ve su verilen kamp yerinde çevremizde hayvan sesleriyle uykuya dalma tecrübesini yaşadık.
Afrika’daki diğer durağımız ise son zamanların en güzel balayı adaları arasında gösterilen Zanzibar’dı. Bali’yi sevenlerin Zanzibar’ı da çok seveceklerini düşünüyorum, hem doğa hem deniz güneş hem kültür tatili anlamında Zanzibar ziyaretçilerine her şeyi sunuyor. 6 gece kaldık ve her gün yapacak farklı bir şey bulduk.
Hem Kenya’da safari hem de Zanzibar’da yapılması gereken günlük turlar için yine Sri Lanka ve Bali’deki gibi güvenilir şoförlerle gezmek büyük önem taşıyor. Bizim gezdiklerimizi uzun süre aradık ve memnun kaldık, gidecek olanlar bana hayatveseyahat instagram sayfasından veya hayatveseyahat@gmail.com adresinden yazarlarsa şoför iletişimleri için yardımcı olurum.
KASIM – ARALIK
Yılın Güney Amerika ile Afrika’ya olan iki büyük tatiline dolu dolu geçen bahar ve yaz ayları da eklenince baktım binlerce fotoğraf birikmiş, yazmak istediğim yazılar arttıkça artıyor ve aynı hızla gezmeye devam edersem biriken işlerimde asla ilerleyemeyeceğim. O yüzden gezmeye bir süre ara vermeye ve Afrika tatilinden sonra 2019 yılında hiçbir yere gitmemeye karar verdim.
Kendime verdiğim sözü tutarak işime gücüme odaklandım, böylece senenin gezi defterlerini erken kapatmış oldum. Sadece günübirlik Füssen gezisi yapıp Disney’in şatosu Neuschwanstein Kalesi‘ne gittik ama o sayılmaz 🙂
Noel tatili için de yine elim önce sıcak destinasyonlara gitti ama sonuçta İstanbul’a ailemin yanına gittim, sıcak destinasyonları 2020 yılının soğuk kış aylarına saklamış olayım.
2019 benim için böyle geçti, en çok gezdiğim yıl olmasa da yine birçok şeyi sığdırdığım ve seyahat etmenin dışındaki önceliklerimde de bazı ilerlemeler kaydedebildiğim bir yıl oldu.
Umarım sizin için de bol bol gezebildiğiniz ve her anlamda istediklerinizi gerçekleştirebildiğiniz bir yıl olmuştur. 2020 hepimiz için sağlıklı, mutlu ve elbette bol gezmeli bir yıl olsun!
2020 için hem gezilere hem hayata dair yeni planlarım var, elbette sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Ayrıca gezdiğim yerlerin detaylı gezi rehberlerini de hazırlıyorum. Haberdar olmak için Hayat ve Seyahat’i sosyal medyada takip etmeyi unutmayın! 🙂
Instagram: hayatveseyahat
Facebook: Hayat ve Seyahat
Twitter: hayatveseyahat
0 Yorum